DOLANDIRICILIK SUÇU ve CEZASI

 

Dolandırıcılık Suçu ve Dolandırıcılık Suçunun Cezası Nedir?

 

Türk Ceza Kanunu Madde 157- 

Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.

 

Nitelikli Dolandırıcılık Suçu ve Nitelikli Dolandırıcılık Suçunun Cezası

 

Türk Ceza Kanunu Madde 158- 

(1) Dolandırıcılık suçunun;

a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,

b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,

c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,

d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,

e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,

f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,

g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,

h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,

i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,

j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,

k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,

l) (Ek: 24/11/2016-6763/14 md.) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle,

İşlenmesi halinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/19 md.; Değişik: 3/4/2013-6456/40 md.) Ancak, (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.

(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) (Ek fıkra: 24/11/2016-6763/14 md.) Bu madde ile 157 nci maddede yer alan suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.

 

Dolandırıcılık Suçunda Daha Az Cezayı Gerektiren Hal

 

Türk Ceza Kanunu Madde 159- 

Dolandırıcılığın, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi halinde, şikayet üzerine, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

 

Dolandırıcılık Suçunda Korunan Hukuki Yarar

 

Dolandırıcılık suçunda korunan hukuki yarara ilişkin olarak öğretideki bir fikre göre, dolandırıcılık suçu sadece malvarlığının zararlardan korunmasına hizmet etmektedir. Diğer görüşe göre, dolandırıcılık suçuyla malvarlığının yanı sıra, bireyin irade özgürlüğü de korunmaktadır. Bu görüşe göre, hileli davranışlarla kişilerin serbestçe karar verebilme olanakları da ortadan kaldırıldığından, malvarlığının yanı sıra irade özgürlüğü de korunan hukuki yararı teşkil etmektedir.

Dolandırıcılık suçuyla korunan hukukî yarar asıl olarak malvarlığı olmakla birlikte, kişinin irade özgürlüğü de korunmaktadır. Çünkü dolandırıcılık suçunun belirleyici ve hırsızlık, yağma ve güveni kötüye kullanma gibi diğer malvarlığı suçlarından ayrılmasını sağlayan özelliği, kişinin hileli hareketlerle aldatılarak serbestçe karar verme olanağının ortadan kaldırıp malın zilyetliğini teslim etmesinin sağlanmasıdır. Bu nedenle dolandırıcılık suçuyla, aynı zamanda hileli hareketlere maruz kalan kişinin irade özgürlüğü de korunmak istenmektedir.

 

Dolandırıcılık Suçunun Unsurları Nelerdir?

 

Dolandırıcılık Suçunda Fail

 

Dolandırıcılık suçunun faili herkes olabilir. Fail bakımından TCK'nın 157. maddesinde özel bir nitelik aranmadığından özgü suç değildir. Bununla birlikte, failin tacir veya şirket yöneticisi ya da şirket adına hareket eden bir kişi olarak ticari faaliyetler sırasında veya kooperatif yöneticisi olarak kooperatifin faaliyeti kapsamında suçu işlemesi ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiştir (TCK md. 158/1-h). Yine failin serbest meslek sahibi olup da bu mesleğinden dolayı kendisine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle suçu işlemesi ağırlaştırıcı bir neden olarak düzenlenmiştir (TCK md. 158/1-i).

Hileli davranışlarla mağduru aldatan failin, aynı zamanda bizzat yarar sağlayan kişi olması gerekmemektedir. Nitekim bu husus, TCK'nın 157. maddesinde "kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişi" ifadesinden de anlaşılmaktadır".

Kamu görevlisi kamu görevinin sağladığı güveni kötüye kullanarak hileli bir davranış gerçekleştirir ve kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eder ise, irtikâp suçu (TCK md. 250/2) oluşur. Örneğin, nüfus müdürlüğü memurunun pasaport cüzdanı ve harcının 300 TL olmasına rağmen, 500 TL olduğunu söyleyip parayı vezne yerine kendisine ödenmesini sağlaması ve fazla kısmı kendisine mal edinmesi hâlinde ikna suretiyle irtikâp suçu oluşur.

Yine kamu görevlisi, görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetmekle yükümlü olduğu bir malı kendisinin veya bir başkasının tasarruf alanına geçirirken, bunun açığa çıkmaması için hileli davranışlar gerçekleştirmişse, dolandırıcılık suçu değil, nitelikli zimmet suçu (TCK md. 247/2) oluşur.

 

Dolandırıcılık Suçunda Mağdur

 

Dolandırıcılık suçunda hileli davranışlarla aldatılan kişi ile bunun sonucunda malvarlığında azalma meydana gelen kişinin aynı olması gerekmemektedir. Bu nedenle dolandırıcılık suçunun mağdurunun kim olduğu tartışması ortaya çıkmıştır. Bir görüşe göre, dolandırıcılık suçunda mağdur, hileli davranışlarla aldatılan veya kendisinin ya da bir başkasının malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunan kişi değil, münhasıran malvarlığı zarara uğrayan kişidir. İkinci görüşe göre, dolandırıcılık suçunun mağduru, hem hileli davranışlarla aldatılan gerçek kişi hem de malvarlığı zarar gören gerçek veya tüzel kişi olabilir. Diğer bir görüşe göre, dolandırıcılık suçunun mağduru, hileli davranışlarla aldatılan kişidir. Bu görüşe göre, aldatılan kişi ile malvarlığında eksilme meydana gelen kişinin aynı olması şart olmayıp, aldatılan kişi ile dolandırıcılığın konusu olan malvarlığı değeri üzerinde tasarruf yetkisi olan kişinin aynı olması yeterlidir. Bu nedenle mağdur, aldatılarak kendisinin veya başkasının malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunan kişidir. Malvarlığında eksilme meydana gelen üçüncü kişi ise, suçtan zarar görendir. Hileli hareketler nedeniyle malvarlığında azalma meydana gelen kişi (gerçek veya tüzel kişi) ise, suçtan zarar gören olarak ele alınmalıdır.

Aldatılan kişi ile malvarlığı zarara uğrayan kişinin aynı olması şart olmamakla birlikte, aldatılan kişinin zarara uğrayan kişinin malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunma yetkisinin bulunması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle, aldatılan kişi ile malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunan kişinin aynı olması gerekmektedir. Böyle bir yetkiye sahip olmayan kişinin aldatılarak diğer kişinin malvarlığında zarara yol açılırsa, dolandırıcılık suçu değil, somut olaya göre hırsızlık veya güveni kötüye kullanma suçu oluşur.

Dolandırıcılık suçunun mağduru herhangi bir gerçek kişi olabilir.

Dolandırıcılık suçunda mağdur belirli bir veya birden fazla kişi olabilir.

Aldatılan kişinin algılama yeteneğinin zayıf olması nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. (TCK md. 158/1-c). Buna karşılık aldatılan kişinin algılama yeteneği yoksa, başka bir ifadeyle malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunan kişinin failin hileli davranışlarını anlama yetisi yeterince gelişmemişse, diğer unsurları da varsa hırsızlık suçu oluşur.

 

Dolandırıcılık Suçunun Konusu Nedir?

 

Dolandırıcılık suçunun konusunu, malvarlığına ilişkin ekonomik değer taşıyan herhangi bir değer oluşturur. Malvarlığı; mülkiyet hakkı, zilyetlik ve diğer haklardan oluşmaktadır. Malvarlığına ilişkin değer; taşınır, taşınmaz, alacak hakkı olabilir. Hatta kişisel hizmetlerin de malvarlığına dâhil bir değer olduğu kabul edilmekte ve bu duruma, mağduru akrabası olduğuna inandırarak bakılmasını, beslenmesini veya yardım edilmesini sağlayan kişinin fiili örnek verilmektedir.

 

Dolandırıcılık Suçunda Hareket

 

TCK'nın 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu hileli davranışlarla ve haksız bir menfaatin temin edilmesiyle işlenebilir. Dolandırıcılık suçu neticeli bir suç olup hareket hileli hareketlerle aldatma, netice ise, bir kimsenin zararına olarak yarar sağlanması şeklinde ortaya çıkar. 

Dolandırıcılık suçunda bir malvarlığı üzerinde tasarruf yetkisine sahip kişi tarafından gerçekleştirilen malvarlığı aktarımından dolayı ceza sorumluluğunun faile yüklenebilmesi için, suçun tanımı, bu tasarrufta bulunan kişinin fail tarafından aldatılmış olmasını aramaktadır. Bu aldatılmanın da hileli davranışlarla gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

a. Dolandırıcılık Suçunda Hileli Davranış

TCK'nın 157. maddesi bir kimsenin "hileli davranışlarla" aldatılmasını aramıştır. Ancak suçun oluşması için birden fazla hileli davranışın gerçekleştirilmiş olması şart değildir. Her ne kadar burada kanun koyucu tipik hareketi çoğul bir şekilde ifade etmişse de tek bir hileli davranışın gerçekleştirilmiş olması suçun oluşumu için yeterli olacaktır. Bu noktada belirtmek gerekir ki, TCK'nın 157. maddesi "hileli davranışlar" ifadesiyle, zamansal ve mekânsal bütünlük oluşturan birden fazla farklı hileli davranışın tamamını tipik olarak tek hareket olarak kabul etmek istemiştir.

Hile, başkasının iradesini etkileyerek onu hataya düşüren her türlü davranıştır. Başka bir ifadeyle hileli davranış, gerçek olmayan bir vakıanın gerçekmiş gibi gösterilmesi ya da gerçek bir vakıanın olduğundan kısmen veya tamamen farklı veya hiç olmamış gibi gösterilmesi anlamına gelir. Buna göre, hileli davranış bir kimseye bir vakıa hakkında eksik, yanlış veya farklı bilgi verilmesi suretiyle gerçekleştirilebilir. Vakıa, harici (dış) ve dâhili (iç) vakıalar şeklinde ortaya çıkabilir. Harici vakıalar, bir malın menşei veya niteliği, bir kişinin yaşı, adı gibi olay ya da durumlardır. Buna karşılık dâhili vakıalar özellikle saik, ikna, bilgilendirme ve amaç dikkate alınarak tespit edilir. Örneğin, bir sözleşme kurulurken borçlunun, ödeme kabiliyeti olmadığı hâlde vade tarihinde edimini yerine getireceği konusunda alacaklıyı inandırması dâhili vakıa olarak kabul edilmektedir.

Gerçek olmayan bir vakıanın gerçekmiş gibi gösterilmesi şeklindeki hileli davranışa, failin, patronunun bankaya yatırması için vermiş olduğu parayı yatırmak için bankada sıra bekleyen mağdurun yanına giderek kendisini patronunun görevlendirdiği izlenimi uyandırıp onun ismini vererek telefonla kendisine talimat verdiğini, parayı kendisinin bankaya yatıracağını söylemesi ve mağduru ise (uydurma) başka bir işyerindeki alacağın tahsili için yönlendirmesi; azilname ile geçersiz hâle gelen vekâletnameye dayanılarak bir taşınmazın başkasına satılması; kurumlarla fatura tahsil etme konusunda bir anlaşması olmadığı hâlde kurumlar adına tahsilat yapıyor izlenimi uyandırma örnek gösterilebilir.

Gerçek bir vakıanın olduğundan kısmen veya tamamen farklı gösterilmesi, örneğin, kilometresi yüksek olan aracın kilometre göstergesinde oynama yapılarak düşük kilometreli olarak satılması şeklinde dolandırıcılık suçu ortaya çıkabilir.

Hileli bir davranışın dolandırıcılık suçunu oluşturabilmesi için aldatmaya elverişli olması gerekir. Hileli bir davranışın aldatmaya elverişli olup olmadığı ex-ante objektif bir kriterle belirlenmelidir. Buna göre, olay anındaki koşullar dikkate alınarak makul bir gözlemcinin değerlendirmesine göre, failin gerçekleştirdiği hileli davranışın mağdurun çevresinden ortalama bir kişinin iradesi üzerinde etki meydana getirecek nitelikte olduğu sonucuna varıldığında tipe uygun hareketin varlığını kabul etmek gerekir.

Örneğin bir kimse devlet hastanesinde muayene olmak için başkasına ait olan ve üzerinde tahrifat yapılmamış olan yeşil kartı ibraz ettiğinde, görevlilerce yapılan rutin bir kontrolde durumun anlaşılması hâlinde dolandırıcılık suçu oluşmaz. Hileli davranışın yöneldiği kişinin saf, cahil veya belirli bir konuda bilgi donanımının yetersiz olması nedeniyle aldanmış olması hilenin elverişli olduğunu göstermez. Bununla birlikte hileli davranışın yöneldiği kişinin özel bilgisi elverişliliğin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örneğin tıp fakültesi mezunu bir epilepsi hastası, hastalığının tedavisinin bulunmadığını bildiği hâlde, gerçeğe aykırı olarak kendisini biyoenerji uzmanı olarak tanıtan ve biyoenerji yöntemlerinin hastalığını iyileştireceğini söyleyen kişiye bir miktar para verirse, mağdurun tıp bilgisi dikkate alındığında, hilenin elverişliliğinden bahsetmek mümkün olmayacaktır.

Ödeme olanağının olmadığını gizleyerek otelde konaklama, taksi veya toplu taşıma araçlarına binerek seyahat etme ya da lokantada yiyip içme gibi bedelinin hizmetin sunulmasından sonra ödenmesi gereken karşılıksız yararlanma fiilleri bakımından failin hileli bir davranışa başvurması hâlinde, dolandırıcılık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Buna karşılık hileli bir davranıştan bahsedilemiyorsa, sorunun sadece özel hukuk sorumluluğu çerçevesinde çözülmesi gerekmektedir.

b. Dolandırıcılık Suçunda Aldatma

TCK'nın 157. maddesi hileli davranışlarla mağdurun aldatılmış olmasını aramıştır. Aldatma failin hileli davranışlarla mağduru hataya düşürmesini, başka bir deyişle mağdurda bir vakıa hakkında gerçeğe uygun olmayan bir irade oluşturmasını ifade eder. Hileli davranışın yöneldiği kişi failin ileri sürdüğü vakıaları gerçek sanmalıdır. Muhatabın düştüğü hatanın nedeni failin hileli davranışları olmalıdır. Fail gerçekleştirdiği hileli davranışlarla mağdurun inceleme eğilimini etkilediğinde ve böylece yarattığı durum ve koşullardan istifade ederek yarar elde etme yoluna girdiğinde, aldatmadan bahsedebiliriz.

Fail aldatmaya elverişli hileli davranışları gerçekleştirmiş olmasına rağmen, mağdur aldanmamışsa, suç teşebbüs aşamasında kalmıştır.

Hileli davranışlarla aldatılan kişinin gerçek bir kişi olması gerekir. Gerçek bir kişinin aldatılarak bir tüzel kişinin malvarlığı zarara uğratıldığında da yine dolandırıcılık suçu oluşur.

 

Dolandırıcılık Suçunda Netice

 

Dolandırıcılık suçunda başkasının malvarlığında bir zararın meydana gelmesi netice olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte bu netice suçun oluşması bakımından tek başına yeterli değildir. Mağdurun uğradığı zarar sonucunda failin ya da üçüncü bir kişinin yarar sağlaması da gereklidir.

a. Dolandırıcılık Suçunda Zarar

Hileli hareketlerle aldatılan kişi kendisinin veya nezdinde yetkili olduğu üçüncü bir kişinin malvarlığında tasarrufta bulunarak bir zarar meydana getirmelidir. Malvarlığında tasarrufun mutlaka hataya düşürülmüş olan mağdura yaptırılması gerekir. Aksi takdirde, yani malı fail alırsa, dolandırıcılık suçu değil, hırsızlık suçu oluşur. Dolandırıcılık suçunda, hileli davranışlarla aldatılmış olan kişi, üzerinde tasarruf yetkisine sahip olduğu bir malvarlığı değerinin zilyetliğini kendi sakat iradesiyle devretmektedir. Malvarlığı üzerinde tasarruf mağdurun ihmali bir hareketiyle de gerçekleştirilmiş olabilir. Örneğin, borçlunun alacağın zamanaşımına uğradığına inandırdığı alacaklı, alacağını tahsil etme yollarına başvurmamışsa, mağdurun ihmali bir tasarrufundan bahsetmek mümkün olur.

Özellikle hileli davranışlarla kurulan alım-satım sözleşmelerinde fail elde ettiği yarara karşılık olarak mağdura bir edimde bulunmuşsa, bu edim dışardan bakıldığında elde ettiği yararla eşit görünse de mağdur bakımından faydalanılamayacak bir edimse, zararın varlığı kabul edilmelidir. Örneğin, tarım aletleri satan bir bayinin Karadeniz bölgesinde kullanılması mümkün olmayan pamuk toplama makinesini Karadenizli bir köylüye onu hileli davranışlarla aldatarak gerçek fiyatına olsa bile satması hâlinde zarar vardır.

Zararın kişinin hukuken korunan ekonomik değerlerinden oluşan malvarlığında gerçekleşmesi gerekmektedir. Manevî zararların dolandırıcılık suçu kapsamına girmediği açıktır. Malvarlığında aktif bir azalma veya pasifte artma zararı ifade eder. Olası bir kârdan yoksun bırakma da zarar teşkil eder.

Mağdurun hileli davranışlarla aldatılarak ahlâka, kanunlara aykırı bir şekilde veya suçtan elde etmiş olduğu malvarlığı değerlerinin (örneğin hırsızlıktan, uyuşturucu madde satmaktan, fuhşa aracılık etmekten elde edilen paraların) temin edilmesi hâlinde hukuken korunan ekonomik bir değer bulunmadığından dolandırıcılık suçunun oluşmayacağı kanaatindeyiz. Buna karşılık kişinin kanuna aykırı bir faaliyette bulunurken hileli davranışlarla aldatılarak maddî zarara uğratılması hâlinde, örneğin yurtdışına çıkması mümkün olmayan bir kişinin gizlice ülkeden çıkarılacağı vaat edilerek parasının alınması durumunda, bir zararın varlığından bahsetmek gerekir.

Meydana gelen zararın sonradan giderilmiş olması suçun oluşmasına engel olmamakta, sadece TCK'nın 168. maddesindeki etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını mümkün hâle getirmektedir.

Zararın hileli davranışlara maruz kalarak aldatılmış kişinin malvarlığında ortaya çıkması şart değildir. Aldatılan kişi, üçüncü bir kişinin malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunma yetkisine sahipse, bu kişinin malvarlığına dâhil bir malı faile veya başka bir kişiye teslim ederse, yine dolandırıcılık suçu oluşur.

b. Dolandırıcılık Suçunda Yarar Sağlanması

TCK'nın 157. maddesi, malvarlığında gerçekleştirilen zararın sonucu olarak failin kendisine veya başka birine yarar sağlamış olmasını aramıştır. Başka bir ifadeyle, elde edilen yararın hileli hareketlerle aldatılma sonucunda zarar meydana gelen malvarlığından doğrudan doğruya elde edilmiş olması gerekir.

Failin veya bir başkasının aktif malvarlığında artış veya pasif malvarlığında azalma meydana getiren her türlü ekonomik kazanım yararı ifade eder. Bir malın geçici olarak kullanılması amacıyla hileli davranışlara başvurulması da yine dolandırıcılık suçunu oluşturur.

Yararın hileli davranışlarla mağdurun aldatılması sonucunda elde edilmiş olması gerekir. Elde edilmiş bir yararı meşrulaştırmak için sonradan hileli davranışların gerçekleştirilmiş olması dolandırıcılık suçunu oluşturmaz.

TCK'nın 157. maddesi yarar sağlamayı aradığına göre, hileli davranışlarla aldatma sonucunda kişinin malvarlığında bir zarar meydana gelmekle birlikte, failin veya başka birinin yarar sağlaması söz konusu değilse, dolandırıcılık suçu oluşmaz.

Yarar sağlayan kişi bizzat fail olabileceği gibi, üçüncü bir kişi de olabilir.

Hileli davranışlarla aldatma sonucunda elde edilen yararın haksız olması gerektiği doktrinde savunulmaktadır. Ancak TCK'nın 159. maddesinde dolandırıcılık suçunun hukukî bir ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesinin hafifletici neden sayılması karşısında, hileli davranışlarla haklı bir yararın sağlanmış olması hâlinde de dolandırıcılık suçunun oluşacağı sonucuna varmak gerekir.

 

Dolandırıcılık Suçunda Nedensellik Bağı

 

Malvarlığında ortaya çıkan zarar ve sağlanan yarar ile hileli hareketlerle aldatma arasında nedensellik bağının bulunması gerekir. Hileli davranışlar gerçekleştirilmemiş olsaydı, muhatap yine de malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunacaktı sonucuna varılabiliyorsa, nedensellik bağından bahsedilemez.

 

Dolandırıcılık Suçunda Teşebbüs Mümkün Müdür?

 

Dolandırıcılık suçunun teşebbüs aşamasında kalması mümkündür. Dolandırıcılık suçu başkasının malvarlığının zarara uğratılarak yarar elde edildiği anda tamamlanır.

Dolandırıcılık suçu neticeli bir suç olduğundan fail icra hareketlerine başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamamışsa veya icra hareketlerini tamamlamış olmakla birlikte elinde olmayan nedenlerle netice gerçekleşmemişse, teşebbüs aşamasında kalmıştır. Fail elverişli bir hileli davranış gerçekleştirmiş olmasına rağmen mağdur aldanmamışsa veya mağdur aldanmış olmakla birlikte yarar sağlanamamışsa dolandırıcılık suçu teşebbüs aşamasında kalmış demektir.

Hileli davranışın malvarlığında meydana getirdiği tehlikenin ağırlığı cezanın belirlenmesinde dikkate alınmalıdır (TCK teşebbüs nedeniyle md. 35/2).

Failin icra hareketlerine başladıktan sonra henüz yarar sağlamadan gönüllü vazgeçmesi mümkündür (TCK md. 36). Bu durumda failin gönüllü vazgeçme anına kadar gerçekleştirmiş olduğu hareketler başka bir suçu, örneğin belgede sahtecilik suçunu oluşturuyorsa, bu suçtan dolayı cezalandırılır. Yarar sağlandıktan sonra malvarlığında eksilme meydana gelen kişinin zararının giderilmiş olması hâlinde gönüllü vazgeçme değil, TCK'nın 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık söz konusu olur.

 

Dolandırıcılık Suçu ve Suçun Manevi Unsuru

 

Dolandırıcılık suçunun manevî unsuru kasttır. Dolandırıcılık suçunun taksirle işlenmesi mümkün değildir. Suçun oluşması için doğrudan kast yeterlidir. Buna göre, fail hileli davranışlarla mağduru aldattığını ve bu suretle onun veya bir başkasının malvarlığında zarara yol açarak bir yarar sağladığını bilmeli ve istemelidir. Fail hileli davranışlarla aldattığı mağdurun malvarlığını zarara sokarak yarar elde etmek isterken, mağdurun başkasına ait olan ve üzerinde tasarrufta bulunma yetkisine sahip olduğu bir malvarlığından bir değeri vermesi hâlinde, yine de kast unsuru gerçekleşmiştir.

 

Dolandırıcılık Suçunda Cezayı Ağırlaştırıcı Nedenler

 

a. Suçun Dini İnanç ve Duyguların İstismar Edilmesi Suretiyle İşlenmesi

Dolandırıcılık suçu dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenirse, ceza artırılacaktır (TCK md. 158/1-a). Dinî hassasiyetleri bulunan insanların aldatılmasında dinî inanç ve duyguların kullanılması daha elverişli bir hileli davranışa dönüşebildiği için bu nitelikli unsura yer verilmiştir. Bu kapsamda camiye yardım, büyücülük, muskacılık, üfürükçülük, cin çıkarma gibi faaliyetler sonucunda mağduru aldatıp menfaat sağlama bu ağırlaştırıcı nedeni teşkil edecektir.

b. Suçun Kişinin İçinde Bulunduğu Tehlikeli Durum veya Zor Şartlardan Yararlanmak Suretiyle İşlenmesi

Mağdurun içinde bulunduğu tehlikeli durumdan veya zor şartlardan yararlanılarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi daha fazla cezayı gerektiren nitelikli bir hâl olarak düzenlenmiştir (TCK md. 158/1-b). Bu hâlin söz konusu olabilmesi için mağdurun tehlikeli bir durum içerisinde veya zor şartlar altında bulunması gerekir. Tehlikeli bir durumda veya zor şartlarda bulunan kişiler kendilerini çaresiz hissettiklerinden sorunlarına çare bulacaklarını söyleyen kişilere daha kolay güvenecekleri için aldatılmaları da kolaylaşır. Örneğin işleri bozulan, kendisi veya bir yakını tedavisi imkânsız veya çok zor bir hastalığa tutulan, doğal bir afete (deprem, çığ, sel vb.) maruz kalan, trafik kazası geçiren kişilerin bu durumlarından yararlanılarak hileli davranışlarla aldatılmaları hâlinde TCK md. 158/1-b'deki ağırlaştırıcı sebep söz konusu olur.

Dolandırıcılık suçunun bazı nitelikli hâlleri bakımından ise, doğrudan kast yeterli olmayıp failin belirli bir amaçla da hareket etmesi aranmıştır. Buna göre, dolandırıcılık suçunun banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak "maksadıyla" (TCK md. 158/1-j) veya sigorta bedelini almak “maksadıyla" (TCK md. 158/1-k) ya da hukukî bir ilişkiye dayanan alacağın tahsili "amacıyla" (TCK md. 159) işlenmesi hâlinde nitelikli hâller uygulanır.

c. Suçun Kişinin Algılama Yeteneğinin Zayıflığından Yararlanmak Suretiyle İşlenmesi

TCK md. 158/1-c, dolandırıcılık suçunun mağdurun algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanılmak suretiyle işlenmesini daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli bir hâl olarak kabul etmiştir. Mağdurun yaş küçüklüğü, yaşlılığı, akıl zayıflığı, sarhoşluğu veya uyuşturucu madde etkisinde olması nedeniyle algılama yeteneği zayıflamış olabilir. Bu durumda olan kişilerin hileli davranışlarla aldatılması daha kolay olduğundan böyle bir nitelikli hâle yer verilmiştir. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için mağdurun algılama yeteneğinin zayıflamış olması gerekir. Mağdur, fail tarafından başvurulan bir davranışın hileli olduğunu anlayabilecek durumda değilse, başka bir ifadeyle algılama yeteneği tamamen ortadan kalkmışsa, aldatılmadan bahsedilemeyeceğinden dolandırıcılık suçu değil, somut olayda unsurları varsa, hırsızlık suçu oluşabilir.

Ağırlaştırıcı nedenin uygulanabilmesi için algılama yeteneğinin bizzat fail tarafından zayıflatılmış olması veya buna katkıda bulunmuş olması zorunlu değildir. Mağdurun algılama yeteneği fail tarafından zayıflatıldıktan sonra hileli davranışlarla aldatılıp bir malvarlığı zararına yol açılarak yarar sağlanmışsa, TCK md. 158/1-c uygulama alanı bulur. Buna karşılık mağdurun algılama yeteneği fail tarafından ortadan kaldırıldık- tan sonra bir malvarlığı değeri alınmışsa, yağma suçu (TCK md. 148/3) oluşur.

d. Suçun Kamu Kurum veya Kuruluşlarının, Kamu Meslek Kuruluşlarının, Siyasi Parti, Vakıf veya

Dernek Tüzel Kişiliklerinin Araç Olarak Kullanılması Suretiyle İşlenmesi

TCK md. 158/1-d, dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi hâlinde daha fazla ceza verilmesini öngörmüştür.

Kamu kurum veya kuruluşları devlet tüzel kişiliğinin ve mahalli idarelerin yanısıra, hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşlarını (Sosyal Güvenlik Kurumu, üniversiteler, TRT, İETT, İSKİ vb.) da kapsar.

TCK md. 158/1-d, her ne kadar kamu meslek kuruluşları ifadesini kullanmışsa da bunun kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları şeklinde anlaşılması gerekir (AY md. 135). Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına barolar, tabip odaları, ticaret ve sanayi odaları örnek verilebilir.

Siyasî parti, vakıf ve dernek ise, kendi özel hükümlerine tabi özel hukuk tüzel kişileridir.

TCK md. 158/1-d'deki nitelikli hâlin uygulanabilmesi için kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin dolandırıcılık suçunda araç olarak kullanılması gerekmektedir. Buna göre, hileli davranışların bu kurum ve kuruluşlara duyulan güvenin kötüye kullanılarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin adının veya burada görevli ya da çalışan kişilerin adının kullanılması nitelikli unsurun uygulanması bakımından yeterli olmamakta, adı geçen kurum ve kuruluşların maddî varlıklarının kullanılması da aranmaktadır. Buna göre, bu kurum ve kuruluşlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi, basılı evrakının, özel kıyafetlerinin, taşıtlarının kullanılması gerekir.

e. Suçun Kamu Kurum veya Kuruluşlarının Zararına Olarak İşlenmesi

Kamu kurum veya kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi daha fazla ceza verilmesini gerektiren bir hâldir (TCK md. 158/1-e). Bütün toplumun ortak yararına tahsis edilmiş olan kamu mallarının hileli davranışlarla belirli kişi veya kişilere yarar olarak sağlanmasını kanun koyucu daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli bir hâl olarak kabul etmiştir.

Kamu kurum veya kuruluşları devlet tüzel kişiliğinin ve mahalli idarelerin yanısıra, hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşlarını (Sosyal Güvenlik Kurumu, üniversiteler, TRT, İETT, İSKİ vb.) da kapsar. Sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıkları şeklinde tanımlanan (AY md. 165) kamu iktisadî teşebbüsleri (KİT'ler) de bu nitelikli unsurun kapsamındadır.

Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için failin hileli davranışlarla kamu kurum ve kuruluşlarının malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunma yetkisine sahip çalışanlarını aldatarak onların malvarlığını zarara sokmak suretiyle bir yarar elde etmesi gerekir. Bu durumda zarar, hak edilmeyen bir paranın alınması, kamu kurum veya kuruluşuna olan borcun silinmesi ve sunulan ücretli bir hizmetten bedelini ödemeden yararlanılması şeklinde ortaya çıkabilir.

f. Suçun Bilişim Sistemlerinin, Banka veya Kredi Kurumlarının Araç Olarak Kullanılması Suretiyle İşlenmesi

Dolandırıcılık suçunda hileli davranışlarla aldatmanın bilişim sistemlerinin ya da banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılarak gerçekleştirilmesi daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli haller olarak kabul edilmiştir (TCK md. 158/1-f). Bu yöntemler suçun işlenmesinde kolaylık sağladığı için nitelikli hâl olarak düzenlemişlerdir. Aslında burada iki ayrı nitelikli unsura yer verilmiştir.

Bilişim sistemleri hileli davranışların gerçekleştirilmesinde araç olarak kullanıldığında, ceza ağırlaştırılacaktır. Bilişim sistemi, verileri toplayabilme, saklayabilme, işleyebilme, çoğaltabilme, değerlendirebilme ve aktarabilme özelliklerine sahip olan ve bu fonksiyonları çok yönlü olarak otomatik işlemlere tabi tutma olanağı veren bir sistemdir. Başka bir ifadeyle, insan müdahalesi olmadan otomatik işlem yapabilen, veri işleyebilen, saklayabilen, veri iletebilen ve genel amaçlı kullanılabilme özelliği olan, sistemleri bilişim sistemi olarak kabul etmek gerekir. Hileli davranışlar bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle gerçekleştirilerek belirli bir malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunma yetkisine sahip kişinin aldatılıp bir yarar sağlanması hâlinde bu nitelikli hâl uygulanır. Örneğin internette bir mal satım sitesine satılık araba ilanı verip, ilgilenen kişiden posta çeki veya banka havalesiyle kapora veya satış bedelini alıp otomobili teslim etmeyen kişi hakkında bu nitelikli unsur uygulanır.

Gerçek bir kişiye yönelik hileli bir davranış olmaksızın bilişim sisteminin kullanılması suretiyle bir yarar sağlanması hâlinde, somut olayın koşullarına göre bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle hırsızlık suçu (TCK md. 142/2-e) veya bilişim sistemi aracılığıyla haksız yarar sağlama suçu (TCK md. 244/4) oluşur.

Banka veya kredi kurumlarının bankacılık işlem ve faaliyetlerinin veya bu kapsamda sundukları ürünlerinin (maddi varlıklarının) ya da bankacılık faaliyetleri yürüten süjelerinin hileli davranışların gerçekleştirilmesinde araç olarak kullanılarak yarar elde edilmesi durumunda bu nitelikli hâl uygulama alanı bulacaktır. Banka ve diğer kredi kurumlarının maddi varlıkları ise, bu kurumlara ait olan dekont, teminat mektubu, basılı evrak, kimlik belgesi, giriş kartı, banka cüzdanı, çek, kredi kartı gibi ilgili kurumda etkin bir işlevi bulunan maddî varlıklardır. Kullanılan maddî varlığın belge niteliğinde bulunması şart olmayıp, belge niteliğinde olanların da özel belge vasfını taşıması ile resmî belge niteliğinde olması arasında bir fark bulunmamaktadır. Örneğin failin keşide yerini göstermediği sahte bir çeki vermek suretiyle mağdurdan bir mal satın alması hâlinde, bankanın maddî varlığı olan çek suçta araç olarak kullanıldığından bu nitelikli hâl uygulanacaktır". Buna karşılık banka, suçun işlenmesinde sadece bir ödeme aracı olarak kullanılmışsa (örneğin mağdurun zararına olarak sağlanan yarar bir banka hesabına havale ettirilmişse) bu nitelikli hâl uygulanmaz. Araç olarak kullanılan banka veya kredi kurumları suçtan zarar gören tüzel kişilikler değildirler.

g. Suçun Basın ve Yayın Araçlarının Sağladığı Kolaylıktan Yararlanmak Suretiyle İşlenmesi

TCK md. 158/1-g'de, hileli davranışların basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle gerçekleştirilmesi nitelikli hâl olarak düzenlenmiştir. Bu nitelikli hâlin uygulanması için failin basın mensubu veya çalışanı olması gerekmez. Basın ve yayın araçlarının dolandırıcılık suçunun işlenmesinde özel bir kolaylık sağlamış olması gerekmektedir. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için gazete, televizyon veya radyoya verilen ilân veya reklamların ya da yaptırılan haberlerin hileli hareketlerin gerçekleştirilmesinde ve mağdurun aldanmasında kolaylık sağlamış olması gerekir. Bu araçlar sadece failin mağdura ulaşmasına yardımcı olmuşsa, bu nitelikli hâl uygulanmaz. Örneğin, failin kendisine ait olmayan, herhangi bir yetkisi ve vekâleti olmayan evi kendisininmiş gibi göstererek gazeteye ilân verip, bu ilân üzerine arayan mağdura haricen satarak kaparo alması bu nitelikli hâlin uygulanmasını gerektirir.

h. Suçun Tacir veya Şirket Yöneticisi Olan ya da Şirket Adına Hareket Eden Kişilerin Ticari Faaliyetleri Sırasında; Kooperatif Yöneticilerinin Kooperatifin Faaliyeti Kapsamında İşlenmesi

TCK md. 158/1-h, dolandırıcılık suçunda hileli davranışların tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticarî faaliyetleri sırasında ya da kooperatif yöneticilerinin kooperatif faaliyeti kapsamında gerçekleştirilmesini daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli bir hâl olarak düzenlemiştir.

Tacir gerçek kişiyi, Türk Ticaret Kanunu (TTK) md. 12, "bir ticarî işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişi” şeklinde tanımlamıştır. Ticarî şirketler ise, kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibarettir (TTK md. 124/1). Bu nedenle TCK md. 158/1-h'de kooperatiflerin ayrıca belirtilmesi gereksiz olmuştur. Nitelikli hâlin uygulanabilmesi için TCK md. 158/1-h, hileli davranışların, ticarî şirketlerin sadece yöneticileri tarafından gerçekleştirilmesiyle yetinmemiş, şirket adına hareket eden diğer kişiler tarafından gerçekleştirilebileceğini de kabul etmiştir. Bu nedenle failin bir şirket adına hareket edip etmediğinin her somut olayda ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nitelikli hâlin uygulanabilmesi için hükümde belirtilen kişilerin hileli davranışları ticari faaliyetleri sırasında gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Ticari faaliyetlerden anlaşılması gereken ise, ticarî işlerdir. Ticarî işler, TTK'da düzenlenen hususlar ile ticarî bir işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiilleri ifade etmektedir (TTK md. 3). Örneğin umreye götürmek için mağdurlardan belirli bir miktar para toplayıp onları otobüsle Şanlıurfa'ya götürüp balıklı gölü gezdirdikten sonra orada terk eden seyahat acentesi yetkilileri bakımından bu nitelikli hâl uygulanır.

i. Suçun Serbest Meslek Sahibi Kişiler Tarafından Mesleklerinden Dolayı Kendilerine Duyulan Güvenin Kötüye Kullanılması Suretiyle İşlenmesi

Dolandırıcılık suçunun nitelikli hâllerinden birini de, serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi oluşturmaktadır (TCK md. 158/1-i).

Serbest meslek faaliyeti, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu md. 65/2'de "sermayeden ziyade şahsi mesaiye ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılması" şeklinde tanımlanmış; aynı Kanun'un 66. maddesinde de serbest meslek faaliyetini mutat meslek hâlinde ifa edenlerin serbest meslek sahibi (erbabı) oldukları belirtilmiştir. Buna göre, avukatlar, serbest muhasebeci mali müşavirler (SMMM), yeminli malî müşavirler, kendi muayenehanesinde faaliyet gösteren hekim veya diş hekimleri serbest meslek sahibi kişilerdir.

Söz konusu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için serbest meslek sahiplerinin dolandırıcılık suçunu mesleklerinden dolayı ve bu mesleklerine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle işlemeleri gerekmektedir.

j. Suçun Banka veya Diğer Kredi Kurumlarınca Tahsis Edilmemesi Gereken Bir Kredinin Açılmasını

Sağlamak Maksadıyla İşlenmesi

TCK md. 158/1-j'de failin amacına bağlı olarak bir nitelikli unsur öngörülmüştür. Buna göre, fail suçu banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlemişse, hakkında verilecek ceza artırılacaktır.

TCK md. 158/1-j kredi verme yetkisi olan tüzel kişilerin suçtan zarar gören olmasını aramıştır. Bunları ise, banka ve diğer kredi kurumları şeklinde adlandırmıştır. Banka, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'na göre bankacılık faaliyetlerinde bulunan anonim şirketlerdir. TCK md. 158/1-j'deki "diğer kredi kurumları" banka sıfatını taşımamakla birlikte kanunen borç para vermeye yetkili kılınmış olan kurumlardır. "Diğer kredi kurumları" kavramı md. 158/1-j'ye mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu'ndaki özel finans kurumlarını karşılamak için konulmuş olmakla birlikte, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu bunları katılım bankası adı altında banka kavramına dâhil etmiştir. Bu nedenle bugün "diğer kredi kurumları" kavramına sadece 1581 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu gereğince ortaklarına kredi verme yetkisine sahip olan tarım kredi kooperatifleri ve tarım kredi kooperatifleri bölge birlikleri girebilir (md. 3/1-A-a). Banka veya diğer kredi kurumu niteliğinde olmayan işletmelerin zararına olarak gerçekleştirilen hileli davranışlar bakımından bu nitelikli unsur uygulanmaz.

Kredi tahsisinin hangi koşullarda ve nasıl yapılacağı 5411 sayılı Bankacılık Kanunu çerçevesinde tespit edilebilecektir. Fail kredi tahsisine karar vermeye yetkili kişileri sahte veya gerçeğe aykırı bazı belgeleri kullanmak suretiyle hileli davranışlarıyla aldatmış ve bu suretle kredi adı altında bir yarar sağlamış ise, bu nitelikli hâl uygulanabilecektir. Buna karşılık kişi, hileli davranışlarını kredi tahsisine karar vermeye yetkili banka çalışanlarıyla iştirak hâlinde gerçekleştirmişse, bu durumda dolandırıcılık suçu değil, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu md. 160'da düzenlenen bankacılık zimmeti suçu oluşur. Bu durumda banka çalışanları bankacılık zimmetinin faili olurken, diğer kişiler ancak azmettiren veya yardım eden olabilirler (TCK md. 40/2).

k. Suçun Sigorta Bedelini Almak Maksadıyla İşlenmesi

TCK md. 158/1-k dolandırıcılık suçunun sigorta bedelini almak maksadıyla işlenmesine daha fazla ceza verilmesini kabul ederek failin amacına bağlı bir başka nitelikli unsuru kabul etmiştir.

Bu nitelikli hâlde sigorta şirketi suçtan zarar görendir. Fail, sigorta bedelini almak amacıyla hileli davranışlarla sigorta şirketi çalışanlarını, ekspertizleri vb. kişileri aldatarak sigorta şirketinin zararına haksız bir yarar sağlamaktadır. Failin sigorta edilen veya sigorta bedelini alacak kimse olması şart değildir. Sigorta türünün bir önemi bulunmamaktadır. Buna göre sigorta türü mal, sorumluluk, hayat, kaza, hastalık veya sağlık sigortası şeklinde olabilir. Trafik kazasında araç tamir edilebilir olduğu hâlde perte çıkarıldığına dair rapor düzenlenerek sigorta bedelinin sigorta şirketinden tahsil edilmesi örnek verilebilir.

l. Suçun Kişinin, Kendisini Kamu Görevlisi veya Banka, Sigorta ya da Kredi Kurumlarının Çalışanı Olarak Tanıtması veya Bu Kurum ve Kuruluşlarla İlişkili Olduğunu Söylemesi Suretiyle İşlenmesi

24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun ile TCK md. 158/1'e 1 bendi eklenerek, failin hileli davranışları kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtarak veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söyleyerek gerçekleştirmesi nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Failin bu tür sıfatları kullanması mağdurun kendisinden talep edilen hususu ciddi bir şekilde sorgulamasının önüne geçerek hileli davranışın aldatıcılığını artırdığından, böylece de dolandırıcılık suçunun işlenmesini kolaylaştırdığından, kanun koyucu bunu nitelikli bir hâl olarak düzenleme ihtiyacı duymuştur. Örneğin, mağduru, hakkında öğrendiği bazı kişisel bilgileri de kullanarak telefonla arayıp kendisini polis veya savcı olarak tanıtan failin, onu banka hesaplarının terör örgütleri tarafından ele geçirilebileceğine inandırıp parasını güvende saklayacağına ikna ederek kendisine vermesini sağlaması hâlinde bu nitelikli hâl uygulanacaktır.

m. Suçun Kamu Görevlileriyle İlişkisi Olduğundan, Onlar Nezdinde Hatırı Sayıldığından Bahisle ve Belli Bir İşin Gördürüleceği Vaadiyle Aldatarak, Başkasından Menfaat Temin Etmek Suretiyle İşlenmesi

TCK md. 158/2, failin, kendisinin kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan ya da onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işi gördüreceği vaadiyle mağduru aldatarak menfaat temin etmesini nitelikli hâl olarak kabul etmiştir. Örneğin failin, tanıdığı kamu görevlileri olduğunu belirterek memur yaptıracağı veya tayinini çıkartacağı vaadiyle mağdurdan menfaat temin etmesi hâlinde bu nitelikli hâl uygulanır.

n. Suçun Üç veya Daha Fazla Kişi Tarafından Birlikte İşlenmesi

24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun ile TCK md. 158'e eklenen 3. fikra gereğince, dolandırıcılık suçunun üç veya daha fazla kişi tarafın- dan birlikte işlenmesi hâlinde ceza artırılacaktır. TCK md. 158/3 suçun "birlikte işlenmesini aradığından, bu nitelikli unsurun uygulanabilmesi için suça iştirak eden en az üç kişinin katkısının müşterek faillik şeklinde olması gerekir. İki müşterek failin suça katılımı söz konusu ise, nitelikli hâl uygulanamayacaktır.

o. Suçun Örgüt Faaliyeti Çerçevesinde İşlenmesi

24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun ile TCK md. 158'e eklenen 3. fıkra gereğince, dolandırıcılık suçunun suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde ceza artırılacaktır. Bu nitelikli unsurun uygulanabilmesi için TCK md. 220 anlamında bir örgütün bulunması gerekmektedir.

 

Dolandırıcılık Suçunda Cezayı Hafifletici Haller

 

a. Suçun Hukuki Bir İlişkiye Dayanan Alacağı Tahsil Amacıyla İşlenmesi

TCK'nın 159. maddesi gereğince, fail hukukî bir ilişkiye dayalı bir alacağını tahsil etmek amacıyla hileli davranışlarla mağduru aldatarak yarar sağlamışsa, daha az bir ceza verilecektir. TCK'nın 159. maddesi hukuki bir ilişkiye dayanan alacaktan bahsettiğinden, sözleşmeye dayalı alacak haklarını bu kapsamda düşünmek gerekir. Yine aile hukukuna ve eşya hukukuna ilişkin alacaklar da bu kapsamdadır. Bu kapsamdaki alacakların miktarının belirli olması gerekmektedir. Buna karşılık haksız fiilden veya sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan alacakların tahsili amacıyla hileli davranışların yapılması hâlinde daha az ceza verilmesini gerektiren bu nitelikli hâl uygulanmaz.

Alacağı doğuran hukuki ilişkinin (sözleşmenin vb.) tarafı mağdur olabileceği gibi, malvarlığında mağdur tarafından tasarrufta bulunulan bir başka kişi de olabilir. Alacağı doğuran sebebin diğer tarafının ise, fail olması şart değildir. Buna göre, fail başkasının alacağını onun adına tahsil etmek amacıyla hileli davranışlara başvurmuş olabilir. Fail kanunî temsilci, vekil veya iş idarecisi olarak görevi gereğince menfaatlerini koruduğu kişiler için hileli hareketlere başvurmuş olabilir. Fail bunu azmettirme dolayısıyla ya da haksız tahrik etkisinde de yapmış olabilir.

Alacağı doğuran sözleşmenin tarafı bir kamu kurum veya kuruluşu da olabilir. Bu sözleşme kamu kurum veya kuruluşunun özel hukuk alanında faaliyet göstermesi nedeniyle akdettiği bir sözleşme olabileceği gibi, kamusal faaliyetleri gereğince taraf olduğu bir sözleşme de olabilir. TCK md. 159'daki daha az ceza verilmesini gerektiren nitelikli hâlin uygulanması bakımından bu ayrımın bir önemi yoktur.

Fail hukuka aykırı bir faaliyet sonucunda doğan alacağını tahsil etmek amacıyla hileli davranışlarla mağduru aldatmışsa, bu nitelikli hâlden yararlanamaz. Yine alacağın talep edilebilir nitelikte olması gerekir.

 Örneğin hileli davranışların zamanaşımına uğramış bir alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirilmesi hâlinde TCK md. 159 değil, TCK md. 157 ve koşulları varsa TCK md. 158 uygulama alanı bulur.

 

Dolandırıcılık Suçunda Şahsi Cezasızlık Sebebi ve Cezada İndirim Yapılmasını Gerektiren Şahsi Sebepler, Etkin Pişmanlık

 

1. Dolandırıcılık Suçunda Şahsi Cezasızlık Sebebi

TCK md. 167/1'de şahsî bir cezasızlık nedenine yer verilmiştir. Buna göre, dolandırıcılık suçunun haklarında ayrılık kararı verilmemiş ya da üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın eşlerden birinin veya evlat edinen veya evlatlığın ya da aynı konutta hısımlarından birinin beraber yaşayan kardeşlerden birinin zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz. Hileli davranışlarla aldatılan kişi başkası olmakla birlikte, dolandırıcılık suçundan zarar gören TCK md. 167/1'de sayılan akrabalardan biri ise, bu şahsî cezasızlık nedeni yine de uygulanır.

2. Dolandırıcılık Suçunda Suçun Bazı Aile Mensuplarına Yönelik İşlenmesi

TCK md. 167/2, cezada indirim yapılmasını gerektiren kişisel bir nedene yer vermiştir. Buna göre, dolandırıcılık suçunun haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi hâlinde; ilgili akraba hakkında şikâyet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir. Suçun mağdurunun TCK md. 167/2'de sayılan kişiler olması şart değildir. Önemli olan, malvarlığında zarar meydana gelen kişilerin TCK md. 167/2'de sayılan akrabalardan biri olmasıdır.

3. Dolandırıcılık Suçunda Etkin Pişmanlık

Dolandırıcılık suçunda failin, azmettirenin veya yardım edenin zararı aynen geri verme veya tazmin etme suretiyle tamamen gidermesi hâli, muhakemenin çeşitli evrelerine göre cezayı azaltan kişisel bir sebep olan etkin pişmanlık olarak kabul edilmiştir (TCK md. 168/1-2). Her ne kadar TCK md. 168/1 mağdurun zararının giderilmesinden bahsetmiş olsa da, hileli davranışlarla aldatılan kişi (mağdur) bir başkasının malvarlığı üzerinde tasarruf etmişse, bu durumda suçtan zarar gören bu kişinin zararının giderilmesi hâlinde de etkin pişmanlık hükümleri uygulanabilir. Kısmen geri verme veya tazmin hâlinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi suçtan zarar gören kişinin bunu kabul etmesine bağlı kılınmıştır (TCK md. 168/4).

Dolandırıcılık suçu tamamlandıktan sonra, fakat bu nedenle henüz kovuşturma başlamadan önce suça iştirak eden kişi veya kişiler etkin pişmanlık göstermişlerse, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir (TCK md. 168/1). Kovuşturmanın başlamasından kasıt, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği veya kabul edilmiş sayıldığı tarihtir (CMK md. 174). Buna karşılık etkin pişmanlık, kovuşturma başladıktan sonra, fakat hüküm verilmeden önce gerçekleşmişse, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir (TCK md. 168/2). Buradaki hüküm, ilk derece mahkemesi tarafından verilen hükümdür. Kanun koyucu ilk derece mahkemesi tarafından verilen hükümden sonra etkin pişmanlığı kabul etmemiştir.

 

Dolandırıcılık Suçunda Yaptırım

 

Dolandırıcılık suçunun temel hali (TCK md. 157) bakımından hem hapis cezası hem de adli para cezası öngörülmüştür. Buna göre, dolandırıcılık suçunun basit hâlinin oluşması hâlinde bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasının yanısıra beş bin güne kadar adli para cezası verilir. Adlî para cezasının alt sınırı beş gündür (TCK md. 52/1). Adli para cezasının gün miktarı belirlenirken dolandırıcılığa konu olan malvarlığı değerinin mağdura veya suçtan zarar görene iade edilip edilmediği meydana gelen zarar kapsamında (TCK md. 61/1-e) gözönünde bulundurulmalıdır.

Dolandırıcılık suçunun TCK md. 158/1-2'de düzenlenen nitelikli hâlleri bakımından ceza, üç yıldan on yıla kadar hapis cezası ile beş bin güne kadar adli para cezasıdır.