Türk Ceza Kanunu'na (TCK) göre "Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma" suçu, özellikle TCK'nın 109-114. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakan veya kişinin hürriyetine yönelik başka bir şekilde kısıtlama getiren kişi, hürriyeti bağlanan kişiyi veya onun yakınlarını tehdit, baskı, hile veya şiddet kullanarak bu duruma sokmuş olabilir.
Türk Ceza Kanunu
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
Madde 109- (1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe ya da boşandığı eşe karşı,[45]
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, bireylerin temel haklarından biri olan özgürlük hakkını ihlal etmektedir. Özgürlük, bireylerin kendi istek ve iradeleri doğrultusunda davranabilme, belirli yerlere gidebilme ve belirli faaliyetleri gerçekleştirebilme yeteneğidir.
Bu suç, bireylerin bu temel haklarını gasp ederek, onları istedikleri gibi yaşamaktan alıkoyar. Bireylerin bir yerde kalmak veya başka bir yere gitmek konusundaki serbestlikleri, kendi iradeleri ve tercihlerine dayanır. Ancak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu işlendiğinde, bu serbestlikler ellerinden alınır ve bireylerin kendi hayatlarını kontrol etme yetileri yok sayılır.
Türk Ceza Kanunu'nun 109. maddesinde, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakan suçun faili olarak herhangi bir kişinin yer aldığı belirtilmiştir. Yani bu suçu işleyebilecek olan herhangi bir birey, fail olabilir.
Bu suçu işleyenler arasında kamu görevlileri de bulunabilir. Kamu görevlileri, görevlerini kötüye kullanarak veya yetkilerini istismar ederek kişiyi hürriyetinden yoksun bırakabilirler. Bu durumda, suçun işlenmesi kamu görevlisi tarafından gerçekleştirilmişse, cezanın ağırlaşması söz konusu olabilir.
Ayrıca, fail ile mağdur arasında üst-alt soy bağı veya eş olma ilişkisi gibi özel bir ilişkinin bulunması durumunda, bu da suçun ağırlaştırıcı bir nedeni olarak kabul edilir. Bu durum, suçun daha ciddi bir şekilde değerlendirilmesine ve cezanın artırılmasına yol açabilir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun mağduru, herkes olabilir. Teknik araçlar kullanılarak veya başkasının yardımıyla hareket serbestisi veya yer değiştirme yeteneği kısıtlanan herkes, bu suçun mağduru olabilir.
Özellikle, çocuklar veya bedensel veya zihinsel engelli kişiler gibi kendilerini savunamayacak durumda olan bireyler, bu suçun mağdurları arasında öne çıkar. Bu durumda, mağduru savunamama durumu, failin cezasının artırılmasını gerektirebilir. Türk Ceza Kanunu'nun 109. maddesinin 3. fıkrası, bu durumu özel olarak vurgular ve mağdurun hareket serbestisine sahip olup olmadığının veya bu serbestiyi kullanmak isteyip istemediğinin öneminin olmadığını belirtir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun maddi unsuru, bir kişinin hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakılmasıdır. Bu, kişinin özgürlüğünün kısıtlanması veya belirli bir alan veya mekana hapsedilmesi anlamına gelir.
Türk Ceza Kanunu'nda, kişinin hürriyetinin "bir yere gitmek veya bir yerde kalmak" şeklinde somutlaştırıldığı belirtilmiştir. Bu, kişinin serbestçe dolaşma ve belirli yerlere gitme veya belirli bir yerde kalmayı tercih etme hakkını ifade eder. Hürriyetin ihlali kısa süreli veya uzun süreli olabilir; yani kişinin bir süreliğine alıkonulması da bu suçun unsurlarını oluşturur. Ancak, anlık veya geçici bir şekilde kişinin hürriyeti kısıtlanması, suçun oluşumunu engelleyebilir.
Suçun oluşumu bakımından sürenin kısalığı veya uzunluğu, somut olayın özelliğine göre değerlendirilir. Yani, kişinin hürriyetinin ne kadar süreyle kısıtlandığı, suçun varlığını belirlemede tek başına yeterli bir kriter değildir. Mahkemeler, her bir durumu ve olayı ayrı ayrı değerlendirir ve suçun maddi unsurlarını belirlerken sürenin yanı sıra diğer faktörleri de dikkate alır. Bu, suçun oluşumunda adaletin sağlanması ve hakkaniyetin gözetilmesi açısından önemlidir.
TCK m.109'da yer alan suçun işlenmesi için kişiyi hürriyetinden "hukuka aykırı olarak" yoksun bırakmanın gerekliliği vurgulanmıştır. Bu, suçun maddi unsuru olan hürriyetin kısıtlanmasının hukuka aykırı bir şekilde gerçekleşmesi gerektiği anlamına gelir. Bu kapsamda, fiilin hukuka aykırılığı özel olarak ve ayrıca gösterildiği için "hukuka özel aykırılık" söz konusudur.
Dolayısıyla, hakim, faili TCK m.109 anlamında cezalandırabilmek için genel kast dışında ayrıca hukuka aykırılık bilinciyle hareket edip etmediğini araştırmak zorundadır. Bu, suçun işlenmesinde failin fiilinin hukuka aykırı olup olmadığının özellikle incelenmesi gerektiği anlamına gelir.
Hukuka uygun olarak gerçekleştirilen göz altına alma, tutuklama durumunda veya haksız bir saldırıdan kurtulmak için yasal savunma durumunda bulunan kişinin saldırganın hürriyetini kısıtlaması fiili, hukuka uygun kabul edilebilir. İlgilinin rızasının varlığı halinde de suç oluşmayacaktır. Ancak bu durumda, rıza açıklaması yapan kişinin ehliyetinin bulunması, rızanın kanuna, genel adaba ve kamu düzenine aykırı olmaması gereklidir.
Benzer biçimde, Ceza Muhakemesi Yasası m.2/1-j'de yer alan ve herkese, suçüstü veya suçüstü sayılan hallerde faili geçici olarak yakalama yetkisi tanıyan düzenleme çerçevesinde gerçekleştirilen hürriyetten yoksun kılma hali de hukuka uygunluk nedeni oluşturacaktır.
Türk Medeni Yasası tarafından tanınan velayet hakkının sağladığı yetkiler, anne ve/veya baba tarafından kullanılabilir. Ancak, yetkinin kötüye kullanılması durumunda sorumluluk doğabilir. Bu nedenle, velayet hakkının suistimal edilmemesi önemlidir ve çocuğun hürriyetinin kısıtlanmasında bu hakkın hukuka uygun kullanılması gereklidir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, kasten işlenebilen bir suçtur; bu suçun işlenmesi için genel kast yeterlidir ve suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir. Fail, mağdurun bir yere gitme veya bir yerde kalma hürriyetini kullanamaz hale getirmelidir. Yani, failin hareket serbestisini ortadan kaldırması ve bunu bilerek ve isteyerek yapması gerekmektedir.
Failin kastı doğrudan kast olabileceği gibi, olası kast da olabilir. Suçun olası kastla işlenmesi durumunda, failin cezası indirilebilir. Ancak, bu indirim TCK m.21/2 uyarınca yapılır. Faildeki saikin, bu suçun temel şekli bakımından önemi yoktur. Yani, failin amacı doğrudan cinsel amaçlar taşısa da veya sadece kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak amacı taşısa da suçun temel şekli aynıdır.
Suçun cinsel amaçla işlenmesi durumunda, faile verilecek ceza artırılacaktır (TCK m.109/5). Ayrıca, suçun terör amacıyla bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi durumunda, suç terör suçu sayılacak ve sorumluların cezası da artırılacaktır (TCK m.4a, m.5). Bu, suçun ciddiyetinin ve toplum güvenliğine yönelik tehdidin farkındalığını artırmak için önemli bir düzenlemedir.
Suçu işlemek için veya suçun işlendiği sırada cebir, tehdit veya hile kullanılması durumunda ceza artırılmaktadır (TCK m.109/2). Bu durumda, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun nitelikli hali söz konusu olur. Cebir, tehdit veya hile, suçun işlenmesinde belirli bir zorlama veya hileli davranışın mevcut olduğunu gösterir.
Cebir, failin mağdur üzerinde maddi zor kullanmasıdır. Bu, mağdurun bir yere gitmesi veya bir yerde kalması için veya hürriyetinden yoksun bırakıldığı sırada uygulanabilir. Cebrin eylemin devamı süresince uygulanması gerekli değildir; yani, başlangıçta mağdurun direncinin kırılmasına elverişli olması yeterlidir.
Tehdit, mağdura kendisi veya bir yakınına ilişkin olarak ileride onlar üzerinde gerçekleştirilecek bir kötülüğün bildirilmesi olarak tanımlanır. Bu kötülük hayat, vücut bütünlüğü, şeref ve onur, sosyal veya ekonomik itibar gibi çeşitli alanlarda olabilir. Tehdit, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesinde kullanılan bir taktik olarak ceza artırımına neden olabilir.
Bu nedenle, suçu işlemek için veya suçun işlendiği sırada cebir, tehdit veya hile kullanılması, suçun ciddiyetini artırır ve ceza miktarını etkileyebilir. Bu durum, mağdurun haklarının ve güvenliğinin daha ciddi şekilde ihlal edildiğini gösterir ve hukuki süreçte dikkate alınması gereken önemli bir husustur.
Hile kullanılması; Hile, birini aldatmak veya yanıltmak için kullanılan bir düzen veya dolap şeklidir. Bu, kişinin kandırılması veya yanıltılması anlamına gelir. Hile durumunda, bir kişinin bilerek ve isteyerek diğer kişi tarafından yanıltılması söz konusudur. Bu, kişinin yanıltıcı bilgiler veya davranışlarla yanlış bir kanıya sevk edilmesi ve belirli bir davranış modelini sergilemesi için yönlendirilmesi veya zorlanması anlamına gelir.
Hile için söz, hareket veya başka herhangi bir araç kullanılabilir. Örneğin, yalan söyleme, belirli bilgileri gizleme, sahte belgeler sunma gibi yöntemler hileye örnek olarak verilebilir. Bu durumda, mağdur yanıltıcı bilgiler veya davranışlarla yanıltılır ve bir eylemde bulunmaya veya bir karar almaya yönlendirilir.
Hile, doğrudan mağdur üzerinde gerçekleştirilebileceği gibi, üçüncü bir kişi aracılığıyla da gerçekleştirilebilir. İyi niyetli üçüncü bir kişi, hileli bir planın parçası olmadan da yanıltıcı bilgiler veya davranışlarla mağduru aldatmaya veya yanıltmaya çalışabilir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun silahla işlenmesi, suçun ağırlaşması sonucunu doğurur. Suçun silahla işlenmesinin nitelikli hal olarak kabul edilmesinin nedeni, silahın mağdur üzerinde yarattığı etki, oluşturduğu korku ve suçun işlenmesini kolaylaştırmasıdır.
Türk Ceza Yasası'nda silah kavramı, ateşli silahlar, patlayıcı maddeler, kesici, delici veya bereleyici aletler gibi geniş bir yelpazeyi kapsar. Silahlar, sadece bu yasada belirtilenlerle sınırlı değildir; objektif olarak, bir silahın etkisini oluşturmaya elverişli her obje silah olarak kabul edilebilir. Bu nedenle, mekanik, kimyasal veya biyolojik olabilecek her türlü obje silah olarak değerlendirilebilir.
Silahın saldırı ve savunma aracı olarak kullanılması gerekir. Bu nedenle, vücut kısımları silah olarak kabul edilmez. Ancak, suç işlenirken kullanılan aracın saldırı ve savunmada kullanılmaya uygun olması ve kesici, delici veya bereleyici özelliğe sahip olması gereklidir. Bu özelliklerin varlığı, aracın silah olarak kabul edilmesi için yeterlidir.
Silahın taşınabilir olması da önemlidir. Bazı maddeler, silah olarak kabul edilebilir; örneğin, uyku ilacı, eter, göz yaşartıcı gaz spreyi ve yüksek dozda kullanılan ilaçlar gibi. Bu nedenle, suçun işlenmesinde kullanılan aracın tehlike yaratma potansiyeli ve kullanım şekli, objenin silah olarak değerlendirilmesinde esas alınmalıdır.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi, nitelikli hal sayıldığı için fail bakımından cezanın ağırlaşmasını sonuçlandırır. Bu düzenlemede birden fazla kişi denildiği için suçun en az iki kişi tarafından birlikte işlenmesi gerekir. Suçun birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi, fiilin gerçekleştirilmesini kolaylaştıracağı gibi mağdurun savunmasını da zorlaştırabilir.
Birlikte işleme fiili gerçekleştirmek için hareket eden iki kişinin müşterek fail olması gerekmektedir, yani fiili birlikte işlemesi gerekmektedir (TCK m.37). Bu durumda, suça iştirak edenlerden birinin yardım eden veya azmettiren sıfatına sahip olarak fiile katkıda bulunması halinde bu nitelikli hal uygulanamaz. Yani, suçun işlenmesine katılan kişilerin eşgüdüm içinde hareket etmeleri ve birlikte suçun işlenmesine neden olmaları gerekmektedir. Bu, suçun işlenmesinin organize ve koordineli bir şekilde gerçekleşmesini gerektirir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun mağdurun yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesi, suçun ağırlaşması sonucunu doğurur. Ancak, mağdurun sadece kamu görevlisi olması bu ağırlaştırıcı nedenin uygulanması için yeterli değildir. Suçun, mağdurun yerine getirdiği kamu görevi dolayısıyla işlenmiş olması gerekmektedir.
Kamu görevi sona ermiş olsa bile, kişinin kamu görevinin gereklerine uygun davranması dolayısıyla hürriyetinden yoksun kılınması halinde, yine bu hüküm uygulanacaktır. Kamu görevlisi, Türk Ceza Yasası'na göre, "kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi" olarak tanımlanır.
Kamu görevlisi olmanın belirlenmesinde önemli olan ölçüt, kişinin kamusal faaliyetin yürütülmesine katılmasıdır. Bu, Anayasa ve yasalarda belirlenmiş usullere göre kamu adına gerçekleştirilen her türlü hizmeti içerebilir. Bu nedenle, kişinin kamu görevlisi olup olmadığının belirlenmesinde, hangi tür hizmetlerin yerine getirildiği ve bu hizmetlerin kamusal niteliği göz önünde bulundurulmalıdır.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun, üstsoy veya altsoydan birine ya da eşe karşı işlenmesi, suçun ağırlaşması sonucunu doğurur (TCK m.109/3-e). Bu ağırlaştırıcı nedenin uygulanması bakımından aranan akrabalık ilişkisi, Türk Medeni Yasası hükümlerine göre belirlenir.
Uygulamada, eş olma statüsü bakımından, geçerli resmi nikahın varlığı aranır. Taraflar hakkında ayrılık kararı verilmiş olması, bu ağırlaştırıcı nedenin uygulanmasına engel değildir. Ancak, resmi nikahın bulunmaması durumunda, dini nikahla kurulmuş birlikteliklerde bu hüküm uygulanarak cezanın ağırlaştırılması söz konusu olmayacaktır.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi, suçun ağırlaşması sonucunu doğurur.
"Çocuk", henüz onsekiz yaşını doldurmamış bireyi ifade eder (TCK m. 6/1-b). Suçun, çocuktan başka yaşı, hastalığı, malullüğü veya ruhsal ya da fiziksel güçsüzlüğü nedeniyle kendini korumaktan aciz bir kimseye karşı işlenmesi de cezanın ağırlaştırılmasını gerektirir.
Bu durumda, çocuklar veya savunma olanakları sınırlı olan kişiler, konumları dolayısıyla savunma imkanlarının azlığı nedeniyle suçun işlenmesinde kolaylık sağladığından, suçun işlenmesi ağırlaştırıcı bir neden olarak kabul edilir. Mağdurun kendini savunamayacak duruma düşmesinde kendi kusurunun bulunması, bu nitelikli halin uygulanmasını engellemez.
Suçun nitelikli hallerinden biri, failin işlediği kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma eyleminin mağdurun önemli bir ekonomik kayba uğramasına neden olmasıdır. Bu nitelikli hal, suçun neticesi bakımından ağırlaşmış halini ifade eder. Failin bu neticeyi istemiş olması gerekli değildir; yani, kasıt aranmaz. Taksirli olarak ağır bir neticeye sebep olunması durumunda da fail cezalandırılır. Bu, Türk Ceza Kanunu'nun 23. maddesi çerçevesinde değerlendirilir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, eğer cinsel amaçla işlenirse, faile verilecek ceza artırılır. Suçun "cinsel amaçla işlenmesi" ifadesi, failin fiili işlerken cinsel arzularını tatmin etmek amacıyla hareket ettiği anlamına gelir. Bu durumda, failin cinsel arzularını tatmin etmek için suçu işlemesi, suçun ağırlaştırıcı bir unsuru olarak kabul edilir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi halinde, fail hakkında uygulanabilecek özel bir hafifletici neden, fiilin olası kastla işlenmesi durumudur (TCK m.21/2). Bu durumun dışında özel bir hafifletici neden öngörülmemiştir. Ancak, tüm suçlar için geçerli olan genel hafifletici nedenler bu suçta da geçerlidir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu bakımından şahsi cezasızlık hali, etkin pişmanlığın düzenlendiği TCK m.110'da yer almaktadır. Bu düzenleme, suçu işleyen failin, suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce, mağdurun zarar görmemesi şartıyla onu kendi iradesiyle güvenli bir yerde serbest bırakması durumunda cezanın üçte ikisine kadarının indirilmesini öngörmektedir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuyla birlikte, kasten yaralama suçunun neticesiyle ağırlaşmış hallerin gerçekleşmesi durumunda, failin ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Bu durumda, her iki suçun da ayrı ayrı ele alınması gerekecektir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, aynı kişiye karşı değişik zamanlarda birden fazla işlenirse veya birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenirse, fail hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanır.
Cebir veya tehdit kullanılarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi durumunda, cebir veya tehdit kullanılması TCK m.109 anlamında nitelikli hal sayıldığından, fail ayrıca cebir veya tehdit suçundan dolayı cezalandırılmaz.
Eğer kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu cinsel amaçla işlenmişse, bu durum suçun nitelikli hali sayılır ve fail sadece kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı cezalandırılır. Ancak, hürriyetinden yoksun bırakılan mağdura karşı ayrıca cinsel içerikli hareketler de gerçekleştirilmişse, failin cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar nedeniyle de cezalandırılması gerekir.
Son olarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yağma suçuyla birlikte işlenebilir. Bu durumda her iki suç da ayrı ayrı ele alınır ve fail her iki suçtan dolayı cezalandırılabilir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu, şikayete bağlı bir suç olmadığı için savcılık tarafından resen soruşturulur ve şikayet süresi bulunmamaktadır. Bu suça dair herhangi bir şikayet süresi yoktur ve şikayetten vazgeçme ceza davasının düşmesini sağlamaz.
Dava zamanaşımı süresi, TCK md. 66'da belirtilen süreler içinde soruşturulabilir. Temel şekli için dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Yani, suçun işlenmesinden ve failinin öğrenilmesinden itibaren 8 yıl geçtikten sonra müşteki şikayet hakkını kullanamaz ve bu suça ilişkin soruşturma yapılamaz. Nitelikli hallerde ise dava zamanaşımı süresi 15 yıldır.
Uzlaşma, suç isnadı altındaki kişi ile mağdur arasında bir uzlaştırmacı aracılığıyla anlaşma sağlanmasıdır. Ancak kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu, uzlaşma kapsamında olan suçlar arasında değildir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçuna ilişkin yargılamalar asliye ceza mahkemesinde görülmektedir.