Marka Nedir? marka, bir işletmenin mal ve hizmetlerini başka bir işletmenin mal ve hizmetlerinden ayırmaya yarayan her türlü işarettir. Markanın sahip olduğu ekonomik değer nedeniyle, hukuki işlemlere konu olabileceği kabul edilmiştir. Bu kapsamda markanın devri, haczi, rehni mümkün olabilmektedir.
Marka hakkı, taşıdığı ekonomik değer sebebiyle hukuki işlemlere konu olabilmektedir. Bu kapsamda markanın devri büyük önem arz etmektedir. Markanın devrinde marka hakkı sahibinden devir yoluyla kazanıldığı için hakların devren kazanılması niteliğindedir. Markanın devri ile marka hakkı tüm kapsamı ile devralana geçmektedir. Bu nedenle markanın devri, markayla ilgili hukuki işlemlerin en kapsamlı olanıdır.
6769 sayılı Kanun m. 4 markanın tanımı şu şekildedir:
Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
Markanın hükümsüzlüğü konusu 556 sayılı KHK'da 42 ve devamındaki maddelerinde ele alınmışken 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu'nda 25 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.
Markanın hükümsüzlüğüne ilişkin dava açılmadan önce mutlaka 6769 sayılı SMK'nın 25. madde hükmüne göre; aynı Kanunun 5. veya 6. maddesinde sayılan hâllerden birinin mevcut olup olmadığına dikkat edilmelidir. Nitekim söz konusu maddelerde sayılı hallerden bir veya birkaçının mevcudiyeti halinde markanın hükümsüzlüğü davası açılmışsa mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verileceği düzenlenmiştir.
Markanın hükümsüzlüğü davasını açabilecek kişiler, markanın hükümsüzlüğünün istemekte menfaati olanlar, Cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşlardır. Bu nedenle markanın hükümsüzlüğünü isteyebilecek kişilerden olma şartıyla markanın hükümsüzlüğü davası açılabilir.
Markanın hükümsüzlüğü davası, dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılır.
Bir marka, 5. maddenin birinci fıkrasının (b), (c) ve (d) bentlerine aykırı olarak tescil edilmiş olup da kullanım sonucunda tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından hükümsüzlük talebinden önce ayırt edici nitelik kazanmışsa hükümsüz kılınamaz.
Hükümsüzlük hâlleri, markanın tescil edildiği bir kısım mal veya hizmete ilişkin bulunuyorsa, sadece o mal veya hizmet yönünden kısmi hükümsüzlüğe karar verilir. Marka örneğini değiştirecek biçimde hükümsüzlük kararı verilemez.
Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği halde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez.
6. maddenin birinci fıkrası uyarınca açılan hükümsüzlük davalarında 19. maddenin ikinci fıkrası hükmü def'i olarak ileri sürülebilir. Bu durumda kullanıma ilişkin beş yıllık sürenin belirlenmesinde dava tarihi esas alınır. Hükümsüzlüğü istenen markanın başvuru veya rüçhan tarihinde, davacının markası en az beş yıldır tescilli ise davacı ayrıca, söz konusu başvuru veya rüçhan tarihinde 19. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartların yerine getirildiğini ispatlar.
6769 sayılı SMK'nın 27. maddesi hükmüne göre, 25. madde gereğince markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi hâlinde bu karar marka başvuru tarihinden itibaren etkili olup, markaya bu Kanunla sağlanan koruma hiç doğmamış sayılır.
26. madde gereğince markanın iptaline karar verilmesi hâlinde ise bu karar, iptal talebinin Kuruma sunulduğu tarihten itibaren etkilidir. Ancak talep üzerine, iptal hallerinin daha önceki bir tarihte doğmuş olması hâlinde iptal kararının bu tarihten itibaren etkili olacağına karar verilebilir.
Marka sahibinin ağır ihmali veya kötü niyetli olarak hareket etmesi nedeniyle zarar görenlerin tazminat talepleri saklı kalmak üzere, hükümsüzlük ve ikinci fıkranın ikinci cümlesinde düzenlenmiş olan iptal kararının geriye dönük etkisi aşağıdaki durumları etkilemez:
a) Karardan önce, markanın sağladığı haklara tecavüz nedeniyle açılan davada verilen kesinleşmiş ve uygulanmış kararlar.
b) Karardan önce kurulmuş ve uygulanmış sözleşmeler.
Üçüncü fikranın (b) bendi kapsamındaki sözleşmeler uyarınca ödenmiş bedelin, hakkaniyet gereği kısmen ya da tamamen iadesi istenebilir.
Markanın hükümsüzlüğüne veya iptaline ilişkin kesinleşmiş kararlar, herkese karşı hüküm doğurur. Hükümsüzlük kararının kesinleşmesinden sonra mahkeme, bu kararı Kuruma re'sen gönderir.
Hükümsüzlük veya iptal kararının kesinleşmesinden sonra marka sicilden terkin edilir ve durum bültende yayımlanır.
Markanın hükümsüzlüğü davasında görevli mahkeme, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu'nun 156. maddesinde bu Kanunda öngörülen davalarda görevli ve yetkili mahkeme düzenlenmiştir.
Bu nedenle markanın hükümsüzlüğü davalarında görevli mahkeme fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesidir.
Sınai mülkiyet hakkı sahibi tarafından, üçüncü kişiler aleyhine açılacak hukuk davalarında yetkili mahkeme, davacının yerleşim yeri veya hukuka aykırı fiilin gerçekleştiği yahut bu fiilin etkilerinin görüldüğü yer mahkemesidir.
Davacının Türkiye'de yerleşim yeri bulunmaması hâlinde yetkili mahkeme, davanın açıldığı tarihte sicilde kayıtlı vekilin işyerinin bulunduğu yerdeki ve eğer vekillik kaydı silinmişse Kurum merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemedir.
Üçüncü kişiler tarafından sınai mülkiyet hakkı sahibi aleyhine açılacak davalarda yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesidir. Sınai mülkiyet hakkı başvurusu veya sinai mülkiyet hak sahibinin Türkiye'de yerleşim yeri bulunmaması hâlinde, dördüncü fikra hükmü uygulanır.
Bu nedenle markanın hükümsüzlüğüne dair açılacak davalarda yetkili mahkeme davanın açıldığı tarihte sicilde kayıtlı vekilin işyerinin bulunduğu yerdeki ve eğer vekillik kaydı silinmişse Kurum merkezinin bulunduğu yerdeki fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi olacaktır.
Markanın hükümsüzlüğü davası yazılı yargılama usulüne tabidir.
Markanın tescili dolayısıyla zarar gördüklerini, bu tescilin kötü niyetli olduğunu iddia eden menfaat sahibi kişiler markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini isteyebilecektir. Bu nedenle hükümsüzlük davasını açmada hukuki yararlarının bulunduğu, aktif dava ehliyetlerinin olduğu kabul edilerek işin esası incelenmelidir.
556 sayılı KHK'de benzerlik kavramı açık olarak tanımlanmış değildir. Benzerliğin tespitinde her somut olaya göre bir değerlendirme yapılması gerekir. Ancak, bu tespitte markaların genel görünümleri dikkate alınacak, bütünsel benzerlik olup olmadığı ve bu benzerliğin alıcıların markaları karıştırmalarına neden olacak düzeyde bulunup bulunmadığı hususu değerlendirilecektir. Bu değerlendirmede karıştırma tehlikesinin varlığı dahi yeterli olacaktır. Karıştırma ihtimali, markanın aynısının veya benzerinin kullanılması dolayısıyla alıcı zihninde gerek emtiaların (veya hizmetlerin), gerekse bu mal veya hizmetlerin kaynağı açısından yanlış kanaatler uyandırması hali, işletmeler arasında ekonomik ve idari bağlantı bulunduğu yönde çağrışımlar yapması olarak ifade edilebilir.
Davacı tarafın önceye dayalı kullanım iddiasının araştırılması bakımından uyuşmazlığa konu markanın tescili için başvuru yapıldığı tarihten önceki tarihlerde davacının ibareyi kullandığına dair faturalar, sevk irsaliyeleri, sipariş talimatları vb. her türlü delilin bilirkişiler ve mahkemece değerlendirilmesi gerekir.
Markanın hükümsüzlüğü davalarında maktu harca tabi davalardandır. Bu nedenle markanın hükümsüzlüğü davasında maktu harç alınır.
Markanın devri ile ilgili birçok usul bulunmaktadır. Markanın 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’da düzenlendiği üzere ticari işletmeyle birlikte devri mümkün olabildiği gibi 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK)’da düzenlendiği gibi işletmeden bağımsız olarak devri de mümkündür. Bunun yanı sıra markanın, ortaklıkların birleşmesi veya bölünmesi yoluyla veya ortaklığa sermaye olarak getirilmesi yoluyla devri de mümkün olabilmektedir. Aynı şekilde ticari vekil veya temsilci adına tescilli markanın devri de kanunda düzenlenmiştir. Marka tam veya kısmi olarak da devredilebilir. Son olarak markanın miras yoluyla intikali de mümkün olabilmektedir.
Marka hakkı, hukuki işlemlere konu olabilir ve bu kapsamda marka hakkı devredilebilir, miras yolu ile intikal edebilir, lisans konusu olabilir, rehin verilebilir, teminat olarak gösterilebilir, haczedilebilir veya diğer hukuki işlemlere konu olabilir (SMK m. 148/1). Marka, tescil edildiği mal veya hizmetlerin tümü veya bir kısmı için devredilebilir (SMK m. 148/6). Buna göre markanın devri kısmen veya tamamen devir şeklinde gerçekleşebilir. Markanın tescil edildiği mal veya hizmetlerin bir kısmı için devri halinde hem devreden hem de devralan markayı birbirinden farklı mal ve hizmetler için kullanacaktır.
Markanın ticari işletmeden bağımsız olarak tek başına devri mümkün olabileceği gibi ticari işletmeyle birlikte devri de mümkündür. SMK’da da markanın işletmeden bağımsız olarak devrinin gerçekleştirilebileceği hükme bağlanmıştır. ( SMK m. 148/2). TTK’da da konuyla ilgili olarak, ticari işletmenin bir bütün olarak devredileceği ve aksi öngörülmemişse, devir sözleşmesinin marka hakkını da kapsadığını düzenlemiştir.
Markanın devri kural olarak yazılı şekil şartına tabidir. Ancak markanın devrine ilişkin yazılılık şartı için iki istisna düzenlenmiştir. Buna göre markanın devrine ilişkin istisnalar şu şekildedir; markanın devrinin mahkeme kararı ile gerçekleşmesi markanın ticari işletme ile devri hallerinde yazılı şekil şartı aranmayacaktır.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı Türk Patent Enstitüsüne yönetmelikle belirlenen dilekçe ve belgelerle yapılan marka tescil talebine marka başvurusu denilmektedir.
Markanın devri, taraflardan birinin talebi, ücretin ödenmesi ve yönetmelikle belirlenen diğer şartların yerine getirilmesi hâlinde sicile kaydedilir ve bültende yayımlanır (SMK m. 148/5).
Kural olarak markanın devri yazılı olarak yapılması ve noterce onaylanması durumunda geçerli olur. Bu durumda sicile kayıt bildirici nitelikte olmaktadır. Ancak ortak marka ve garanti markasının devri için sicile tescil zorunluluğu bulunmaktadır (SMK m. 148/7).
Markanın devrinin sicile tescil edilebilmesi için devrin, mal ve hizmetlerin coğrafi kaynağı, kalitesi ve markanın kendisi ile ilgili halkı yanılgıya düşürebilecek nitelikte olmaması gerekmektedir. Eğer marka, halkı yanılgıya düşürebilecek nitelikte ise markayı devralanın, markanın halkı yanılgıya düşürmeyecek şekilde sınırlandırılmasını kabul etmesi gerekmektedir. Markayı devralan markanın sınırlandırılmasını kabul etmeyecek olursa, Türk Patent Enstitüsü (TPE) markanın devrini tescil etmeyecektir. Ancak halkı yanılgıya düşürebilecek bir markanın TPE tarafından tescil edilmesi halinde ise bu durumda markanın hükümsüzlüğü yoluna gidilebilecektir. (SMK m. 25/1)
Kanunda düzenlendiği üzere sicile kaydedilmeyen hukuki işlemlerden doğan haklar iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez (SMK m. 148/5). Kural olarak yazılı devir sözleşmesi yapılmasıyla markanın devri gerçekleşmektedir. Tescil, markanın devri açısından açıklayıcı özelliğe sahiptir. Bu durumda markanın devri sicile tescil edilmedikçe, devirden doğan haklar iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyecektir.