MİRASTAN MAL KAÇIRMA DAVASI

(MURİS MUVAZAASINA DAYANAN TAPU İPTALİ ve TESCİL DAVASI)

 

 

1.  Muvazaa (Danışıklık) Nedir?

 

İrade ile beyan arasında bilerek ve istenerek meydana getirilen uyumsuzlukların iki tarafça yapılmasına en büyük örnek muvazaadır. Muvazaa, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19. maddesinde ele alınmıştır.

Muvazaa, işlem taraflarının aralarında anlaşmak suretiyle üçüncü kişileri aldatmak kastıyla görünürdeki irade ile gerçek irade arasında bilerek uyumsuzluk oluşturmalarıdır.

Örneğin daha düşük vergi ödemek için bir taşınmazın satılmasına rağmen bağışlama olarak gösterilmesi.

Muvazaalı işlemde üç ayrı işlem söz konusudur. Bunlar;

- Üçüncü kişileri aldatmak için yapılmış "görünürdeki" işlem,

- Görünürdeki bu işlemin taraflar arasında hüküm ifade etmeyeceğini belirleyen muvazaa anlaşması,

- Tarafların gerçek iradelerine uyan gizli işlem.

Muvazaada kural olarak yukarıdaki üç işlem bulunur.

 

2. Muvazaanın Çeşitleri

 

2.1. Mutlak Muvazaa Nedir?

Muvazaa iki kısma ayrılmaktadır. Bunlar mutlak muvazaa ve nisbi muvazaadır. Mutlak muvazaaya, basit veya adi muvazaa da denilmektedir. Mutlak muvazaa halinde taraflar arasında gerçekte hiçbir işlem yapılmaz. Yani gizli işlem yoktur. Sadece görünürde olan bir işlem vardır. Yani taraflar, gerçekte hiçbir sözleşme yapmadıkları halde, üçüncü kişilere karşı sözleşme yapmış gibi göstermekte ve görünüşte yapılan işlemin tarafların kendilerini bağlamayacağı konusunda anlaşmaktadırlar. Örneğin borcu olan bir kişinin malları üzerine konulacak haczi engellemek amacıyla bu malları arkadaşına satmış gibi göstermesi, yani satış sözleşmesi yokken varmış gibi gösterilmesidir. Mutlak muvazaa halinde işlem tek olup o da görünürdeki sözleşmedir. Görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığı için ispatlanması halinde geçerli olmaz. Diğer bir ifadeyle muvazaalı sözleşme geçersiz olup, alacak borç ilişkisi doğurmaz.

2.2. Nisbi Muvazaa Nedir?

Nisbi muvazaa, tarafların, üçüncü kişilere karşı yapıyormuş gibi göründükleri hukuki işlemin altında, gerçekten hüküm doğurmasını istedikleri başka bir hukuki işlemi gizleyerek yapmalarıdır. Buradaki amaç, gerçek hukuki işlemin örtülerek üçüncü şahıslardan gizlenmesidir. Örneğin taşınır bir malın bağışlanmasına rağmen bu hususun üçüncü kişilerden gizlenmesi amacıyla satılıyormuş gibi gösterilmesi.

 

3. Muvazaanın Sonuçları Nedir?

 

TBK’nın 19. maddesinin birinci fıkrasına göre, bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenip yorumlanmasında tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcükler değil, onların gerçek ve ortak iradeleri esas alınacağı düzenlenmektedir. Bu nedenle muvazaalı işlemlerde irade teori- sine üstünlük tanınır. Yani tarafların beyanları değil, gerçek iradeleri geçerlidir.

Muvazaalı bir hukuki işlemin geçersiz olduğunu, işlemin tarafları dışında bu işlemin geçersiz olmasında menfaati bulunan üçüncü kişilerde ileri sürebilirler.

Örneğin hacizden mal kaçırmak amacıyla bir malın satılmış gibi gösterilmesi halinde alacaklı, muvazaayı ileri sürebilir. Bunun yanı sıra hakim, bir işlemin muvazaalı olduğu kanaatine varırsa, bunu kendiliğinden dikkate alır.

Muvazaalı işlemin geçersizliği, kural olarak iyiniyetli olsalar bile üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir. Fakat Türk Borçlar Kanunu 19. maddenin ikinci fıkrasındaki hallerde üçüncü kişilerin haklarının korunmasına yönelik bir hüküm ihdas etmiştir. Buna göre, borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.

 

4. Muris Muvazaası Nedir?

 

Muris muvazaası, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Yargıtay 2. Hukuk Dairesi arasındaki içtihat aykırılığını gidermek amacıyla Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu tarafından 01/04/1974 tarihinde verilen 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına dayanmaktadır. Bu karara göre, "bir kimse mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla, gerçekte bağışladığı tapulu taşınmazına, tapu sicil muhafızlığında yaptığı resmi sözleşmede satış gibi göstermek suretiyle devir ve temlik etmişse, saklı pay (mahfuz hisse) sahibi olsun veya olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar, görünüşteki satış akdinin muvazaalı, gizli bağış sözleşmesinin ise kanunda öngörülen şekil koşulunu taşımadığını ileri sürerek dava açabilirler."

Görüldüğü üzere muris muvazaası, murisin esasen bağışlamak istediği taşınmazı satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayanarak devir gibi göstermesine dayanan bir "nisbi muvazaa" türüdür.

TMK m. 705 hükmü uyarınca kural olarak taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur. Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleriyle kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.

Yine TMK m. 706/1 hükmü uyarınca taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması, resmi şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır. Yine TBK m. 237 hükmü uyarınca Taşınmaz satışının geçerli olabilmesi için, sözleşmenin resmî şekilde düzenlenmesi şarttır. Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olabilmesi için, sözleşmenin esaslı noktalarının resmi senette yer alması gerekir. Yani taşınmaz mülkiyetinin devir borcunun ve diğer tarafın borçlandığı edimin resmi şekilde düzenlenen senette yer alması gerekir. Mülkiyeti devir borcu doğuran sözleşmeler, Tapu Kanunu md. 36 hükmü uyarınca tapu sicil muhafızları ve memurları tarafından düzenlenir. Resmi şekilde yapılmayan taşınmaz mülkiyetini devir borcu doğuran sözleşmeler kesin hükümsüzdür.

Taşınmazların Bağışlanması: Taşınmazların bağışlanması, resmi şekilde yapılmakla geçerli olur. Taşınmazların bağışlanmasına ilişkin resmi şekli tapu sicil memuru veya muhafızı düzenler. Noterlerin böyle bir yetkisi yoktur.

Ölünceye kadar Bakma Sözleşmesi: TBK m. 611 hükmüne göre ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir. Bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından mirasçı atanmışsa, ölünceye kadar bakma sözleşmesine miras sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanır.

TBK m. 612/1 hükmü uyarınca ölünceye kadar bakma sözleşmesi, mirasçı atanmasını içermese bile, miras sözleşmesi şeklinde yapılmadıkça geçerli olmaz.

Bakım borçlusuna bir taşınmazını devretmiş olan bakım alacaklısı, haklarını güvence altına almak üzere, bu taşınmaz üzerinde satıcı gibi yasal ipotek hakkına sahiptir (TBK m. 613).

Uygulamada taşınmaz malın mülkiyetinin devri karşılığında ölünceye kadar bakma sözleşmesinin yapıldığına sıklıkla rastlanmaktadır.

 

5. Tenkis Davası

 

Muris muvazaasına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davaları, TMK m. 560 vd. hükümlerinde düzenlenmiş bulunan tenkis davası ile sıkı ilişki halindedir. Çünkü muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davasında, davacılar murisin mirasçıları olup, aynı zamanda miras payında saklı payı bulunan kişilerdir.

Bu nedenle TMK m. 565 hükmünde düzenlenen tenkise tabi tasarrufları ve tenkis davasını kısaca incelemekte fayda vardır. Bunun yanı sıra saklı paylardan da kısaca bahsetmek gerekir.

Saklı Pay: Saklı pay, mirasbırakanın (murisin) tasarrufta bulunamayacağı miras kısmını ifade eder. Mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Bu mirasçılardan hiçbiri yoksa, mirasbırakan mirasının tamamında tasarruf edebilir (TMK md. 505).

Saklı pay aşağıdaki oranlardan ibarettir (TMK md. 506):

1. Altsoy için yasal miras payının yarısı,

2. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri,

4. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, diğer hallerde yasal miras payının dörtte üçü.

Tenkis Davası: Miras bırakanın yapmış olduğu ölüme bağlı veya sağlararası tasarruflarla saklı payları ihlal etmesi halinde, saklı paylı mirasçılar haklarını tenkis davası ile ileri sürmektedir. Tenkis davası kural olarak saklı paylı mirasçılar tarafın- dan ileri sürülebilmekte; istisnaen de saklı paylı mirasçıların alacaklıları bu talepte bulunabilmektedirler. Bu dava ile, saklı paylı mirasçılar mirasbırakanın tasarruf oranını aşan kazandırmalarının bu oranda etkisizleştirilmesini talep ederler.

Tenkis davasının dayanağı TMK m. 560 vd. hükümleridir.

Buna göre;

Saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar, mirasbırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarruflarının tenkisini dava edebilirler. Yasal mirasçıların paylarına ilişkin olarak tasarrufta yer alan kurallar, mirasbırakanın arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan anlaşılmadıkça, sadece paylaştırma kuralları sayılır (TMK m. 560).

Saklı pay sahibi mirasçılara ölüme bağlı tasarrufla yapılan ve tasarruf edilebilir kısmı aşan kazandırmaların onların saklı paylarını aşan kısmı orantılı olarak tenkise tabi olur. Tenkise tabi birden fazla ölüme bağlı tasarrufun bulunması halinde, saklı pay sahibi mirasçıya yapılan kazandırmanın saklı payı aşan kısmı ile saklı pay sahibi olmayan kimselere yapılan kazandırmalar orantılı olarak tenkis edilir (TMK md. 561)

Mirasbırakan, tasarruf edebileceği kısmı aştığında, saklı payı zedelenen mirasçı, iflası halinde iflas dairesinin veya mirasın geçtiği tarihte kendisine karşı ellerinde ödemeden aciz belgesi bulunan alacaklıların ihtarına rağmen tenkis davası açmazsa, iflas idaresi veya bu alacaklılar, alacaklarının elde edilmesi için gerekli olan oranda çıkarma tasarrufuna itiraz etmemesi durumunda da iflas idaresi veya alacaklılar, aynı koşullarla tenkis davası açabilirler (TMK m. 562).

Tenkis, mirasbırakanın arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan anlaşılmadıkça, mirasçı atanması yoluyla veya diğer bir ölüme bağlı tasarrufla elde edilen kazandırmaların tamamında, orantılı olarak yapılır. Ölüme bağlı tasarrufla kazandırma elde eden kimse, bazı vasiyetleri yerine getirmekle yükümlü kılınmışsa, kazandırmanın tenkise tabi tutulması halinde, bu kimse mirasbırakanın arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan anlaşılmadıkça vasiyet borçlarının da aynı oranda tenkis edilmesini isteyebilir (TMK m. 563).

Değerinde azalma meydana gelmeksizin bölünmesine olanak bulunmayan belirli bir mal vasiyeti tenkise tabi olursa, vasiyet alacaklısı, dilerse tenkisi gereken kısmın değerini ödeyerek malın verilmesini, dilerse tasarruf edilebilir kısmın değerini karşılayan parayı isteyebilir. Tasarruf konusu malın vasiyet alacaklısında kalması durumunda, malın tenkis sebebiyle vasiyet borçlusuna verilmesi gereken, aksi halde tasarruf oranı içinde kalan kısmının karar günündeki değerinin para olarak ödetilmesine karar verilir. Bu kurallar, sağlararası kazandırmaların tenkisinde de uygulanır (TMK m. 564).

Sağlararası kazandırmalarda tenkise tabi olanlar TMK m. 365 hükmünde düzenlenmiştir. Buna göre aşağıdaki karşılıksız kazandırmalar, ölüme bağlı tasarruflar gibi tenkise tabidir:

1. Mirasbırakanın, mirasçılık sıfatını kaybeden yasal mirasçıya miras payına mahsuben yapmış olduğu sağlararası kazandırmalar, geri verilmemek kaydıyla altsoyuna malvarlığı devri veya borçtan kurtarma yoluyla dan yaptığı kazandırmalar ya da alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş sermayesi,

2. Miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmalar,

3. Mirasbırakanın serbestçe dönme hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar ve ölümünden önceki bir yıl içinde adet üzere verilen hediyeler dışında yapmış olduğu bağışlamalar,

4. Mirasbırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar.

Tenkiste sıra: Tenkis, saklı pay tamamlanıncaya kadar, önce ölüme bağlı tasarruflardan; bu yetmezse, en yeni tarihlisinden en eskisine doğru geriye gidilmek üzere sağlararası kazandırmalardan yapılır. Kamu tüzel kişileri ile kamuya yararlı dernek ve vakıflara yapılan ölüme bağlı tasarruflar ve sağlararası kazandırmalar en son sırada tenkis edilir (TMK m. 570).

Hak düşürücü süreler: Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer. Bir tasarrufun iptali bir öncekinin yürürlüğe girmesini sağlarsa, süreler iptal kararının kesinleşmesi tarihinde işlemeye başlar. Tenkis iddiası, def'i yoluyla her zaman ileri sürülebilir (TMK md. 572).

 

6. Mirastan Mal Kaçırma (Muris Muvazaası) Dayalı Olarak Açılan Tapu İptali ve Tescil Davasında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar Nelerdir?

Muris muvazaasına (mirastan mal kaçırma) dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasında Yargıtay bozma kararlarında bozma sebebi yapılan hususlar ele alınıp irdelenecektir. Buradaki amaç, okuyucuları içtihat arama zahmetinden kurtarmak ve okuyucuların istenen bilgiye rahatça ulaşabilmelerini sağlamaktır. Çünkü burada çok fazla sayıda içtihat gözden geçirilmiş ve aynı olanlar elenmiştir. Bunun yanı sıra içtihatlarda Yargıtay'ın bozma sebebi yaptığı hususlar kısa ve öz olarak verilmiş, kararın ayrıntısına diğer kısımda verilmiştir. Böylece okuyucunun çok sayıda içtihadı az sayıda sayfada gözden geçirme olanağı bulmaları sağlanmış; kararın ayrın- tısını görmek isteyenler için ikinci kısımda yer verilen karar ayrıntısına atıf yapılmıştır. İhtiyaç duyulduğunda kararın ayrıntısına bakılabilir.

"Muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür.

Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

Öte yandan miras bırakan sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur.

O halde,

1- Miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması gerekir.

2- Miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması gerekir.

3- Tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi gerekir.

4- Her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı, yoksa mal kaçırma amacının mı üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.

5- Sadece bedeller arasındaki fahiş farkın tek başına muvazaanın kanıtı olmadığı unutulmamalıdır".

 

7. Mirastan Mal Kaçırma (Muris Muvazaası) Davasında Gerçek İradenin Nasıl Tespit Edilir?

Bir iç sorun kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır.

Bunun için de;

1- Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri,

2- Toplumsal eğilimleri,

3- Olayların olağan akışı,

4- Miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,

5- Davalı tarafın alış gücünün olup olmadığı,

6- Satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark,

7- Taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan Yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Bunun yanısıra;

1- Dava konusu taşınmazların gelir getirip getirmediği,

2- Temlikten önce ve sonra taşınmazları kimin tasarruf ettiği,

3- Taşınmazın mahsulü varsa, bu mahsulünden kim veya kimlerin yararlandığı,

4-Murisin dava konusu taşınmazlarını hangi sebeple aynı tarihte elden çıkartmak zorunda kaldığı, diğer bir söyleyişle mal satmaya ihtiyacının olup olmadığı, mal satmaya ihtiyacı varsa bu ihtiyacının ne olduğu,

 5- Murisin ölümünden önce nerede yaşadığı, yalnız yaşayıp yaşamadığı,

6- Mirasçıları ile davalılar arasındaki beşeri ilişkileri ne olduğu,

7- Temliklerden sonra nerede yaşadığı,

8- Kayıt maliklerinin özellikle akit tarihindeki ekonomik ve sosyal durumları,

9- Tanık beyanları arasında çelişkiler olduğu halde, bu çelişkiler giderilmesi gerektiği,

Hususları bilinmeli ve araştırılmalıdır. Yapılacak bu araştırma sonu- cunda murisin gerçek iradesinin açıklığa çıkarılması gerekir.

 

Muris muvazaasına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasında murisin mal kaçırma amacıyla hareket ettiği mutlaka ispat edilmelidir. Aksi halde davanın reddine karar verilmesi gerekir.

 

8. Miras Bırakan Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Yapmışsa Muvazaanın Nasıl İspatlanabilir?

Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının m. 611).

Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının m.614)

Hemen belirtilmelidir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için,

1- Sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir.

2- Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.

Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı inançları birleştirme kararı olayda, uygulama yeri bulur.

Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de,

1- Sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu,

2- Aile koşulları ve ilişkileri,

3- Elinde bulunan mal varlığının miktarı,

4- Temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı,

5- Bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.

 

Birçok Yargıtay içtihadında vurgulandığı üzere; toplumun bazı kesimlerinde erkek evladın kız evlattan üstün tutulması, miras bırakan birkaç kez evlenmiş ise son eşin baskısı, miras bırakanın zayıf durumda olan mirasçısını koruma isteği, yaşlı kişilerin yakınlarındaki mirasçılarının baskısı gibi nedenlerden dolayı miras bırakan kişiler muvazaalı sözleşme yapma yoluna gitmektedir. Miras bırakan ölümüne yakın zamanda mallarının bir kısmını veya tamamını mirasçılardan birine veya birkaçına bağışlamakta ancak bu bağışı mirasçılardan bir veya birkaçıyla yaptığı satış sözleşmesinin arkasına gizlemektedir. Burada miras bırakanın amacı mirasçılarını miras hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakmaktır.

Muris muvazaasında miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için asıl amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu nedenle mirastan mal kaçırma davalarında yani muris muvazaası davalarında miras hukuku ve gayrimenkul hukuku alanında uzman avukatlardan hukuki destek alınması hak kayıplarının önüne geçilmesi bakımından etkilidir.