KAPAT
Borçlar ve Sözleşmeler Hukuku | Hikmet Şengül Hukuk Bürosu

Borçlar ve Sözleşmeler Hukuku

Kişilerin uğramış olduğu zarar, kişilerin hayatlarında huzursuzluğa sebep olmaktaysa, kişiye elem ve üzüntü vermekte ve kişilik değerlerine yönelikse; zararın konusu manevi olarak nitelendirilir. Bu tür zararlar etkileri itibariyle kişinin malvarlığı dışında sonuç doğurur. Kişilik hakkını oluşturan birtakım değerlere gerçekleştirilen saldırı ve bu değerlerin hukuka aykırı bir şekilde zedelenmesinin hukuki sonucu manevi zarardır. Ancak manevi zararın hesaplanması her zaman kolay değildir.

Manevi zarar miktarının belirlenmesi, bir yandan zarar görenin zararının telafisini, diğer yandan onun duyduğu ruhsal ve psikolojik acıyı tatmin ederek denkleştirmek amacı güttüğünden, parayla ölçülemez; sadece hakim tarafından takdir edilir. Hakimin takdir yetkisinin olması demek, onun keyfine göre karar vereceği anlamına gelmez, hakim belirlediği tazminatın gerekçesini de kararında ortaya koymalıdır.

Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır. Dolayısıyla satıcı, sözleşmeye konu malı satış sözleşmesine uygun olarak teslim etmekle yükümlüdür.

Tüketicinin ayıplı mal kapsamında;

  • Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme,
  • Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme,
  • Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme,
  • İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme

olmak üzere dört seçimlik hakkı bulunmaktadır.

Tüketicinin ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi haklarından birinin seçilmesi durumunda bu talebin satıcıya, üreticiye veya ithalatçıya yöneltilmesinden itibaren azami otuz iş günü, konut ve tatil amaçlı taşınmazlarda ise altmış iş günü içinde yerine getirilmesi zorunludur.

Ancak, Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliğine ekli “Satış Sonrası Hizmet Verilmesi Zorunlu Olan Tüketici Ürünleri Listesi”nde yer alan mallara ilişkin ücretsiz onarım talebi, bu listede belirlenen azami tamir süresi içinde yerine getirilir. Aksi hâlde tüketici diğer seçimlik haklarını kullanmakta serbesttir.

Tüketicinin sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda ise ödemiş olduğu bedelin tümü veya bedelden yapılan indirim tutarı derhâl tüketiciye iade edilir.
Ayıplı hizmet, sözleşmede belirlenen süre içinde başlamaması veya kararlaştırılmış olan ve objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan hizmettir. Sağlayıcı, hizmeti sözleşmeye uygun olarak ifa etmekle yükümlüdür.

Hizmet sağlayıcısı tarafından bildirilen, internet portalında veya reklam ve ilanlarında yer alan özellikleri taşımayan ya da yararlanma amacı bakımından değerini veya ondan makul olarak beklediğimiz faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler de ayıplı hizmet sayılmaktadır.

Hizmetin ayıplı ifa edildiği durumlarda tüketici,

  • Hizmetin yeniden görülmesi,
  • Hizmet sonucu ortaya çıkan eserin ücretsiz onarımı,
  • Ayıp oranında bedelden indirim,
  • Sözleşmeden dönme

haklarından birini sağlayıcıya karşı kullanmakta serbesttir. 

Marka Nedir? marka, bir işletmenin mal ve hizmetlerini başka bir işletmenin mal ve hizmetlerinden ayırmaya yarayan her türlü işarettir. Markanın sahip olduğu ekonomik değer nedeniyle, hukuki işlemlere konu olabileceği kabul edilmiştir. Bu kapsamda markanın devri, haczi, rehni mümkün olabilmektedir.

Marka hakkı, taşıdığı ekonomik değer sebebiyle hukuki işlemlere konu olabilmektedir. Bu kapsamda markanın devri büyük önem arz etmektedir. Markanın devrinde marka hakkı sahibinden devir yoluyla kazanıldığı için hakların devren kazanılması niteliğindedir. Markanın devri ile marka hakkı tüm kapsamı ile devralana geçmektedir. Bu nedenle markanın devri, markayla ilgili hukuki işlemlerin en kapsamlı olanıdır.

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ivazlı bir sözleşmedir. Bu bakımdan ölünceye kadar bakma sözleşmesi uyarınca bakım borçlusuna yapılmış olan devirlerin Türk Medeni Kanunu’nun 565. maddesi uyarınca terekeye eklenerek tenkisi mümkün değildir. Zira sağ lararası bir kazandırmanın TMK m. 565 gereğince tenkis edilebilmesi için karşılıksız bir kazandırma olması gerekmektedir. Ancak ölünceye kadar bakma sözleşmesi kimi durumlarda bağışlama sözleşmesi ile bir arada bulunabilir ve karma bağışlama niteliğini haiz olabilir. Bu durumda sözleşmenin karşılıksız olan kısmı tenkise tabi olacaktır. Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin tenkisi bakımından uygulamada en çok karşımıza çıkan husus bakım alacaklısının bu sözleşme kapsamında saklı payı ihlal kastı ile gerçekleştirmiş olduğu devirlerdir. Saklı payı ihlal kastının varlığından bahsedilebilmesi için bakım alacaklısının sağ lararası kazandırmayı yaparken saklı paylı mirasçılarının haklarını ihlal edebileceğini bilmesine rağmen söz konusu kazandırmayı yapması gerekmektedir. Yargıtay tarafından verilmiş olan kararlarda bakım alacaklısının ölünceye kadar bakma sözleşmesini kurarken özel bakım ihtiyacı içerisinde olmaması, bakım alacaklısı ile bakım borçlusunun edimleri arasında dengesizlik bulunması ya da bakım alacaklısının malvarlığının büyük bir kısmı veya tamamını bakım borçlusuna devretmesi hallerinde çoğunlukla bakım alacaklısının saklı payı ihlal kastının varlığından bahsedilmektedir.

Tekne satış sözleşmesi ile bu tekne satış sözleşmesi şartlarına uygun olarak SATICI, ALICI’ya tekneyi satmayı ve teslim etmeyi, ALICI ise söz konusu tekneyi işbu sözleşmeden doğan hak ve sorumlulukları yerine getirilmesi ve ilgili tekneyi satın almayı kabul ve taahhüt ederek taraflar arasında tekne satışı konusunda bir anlaşma sağlanır. Ardından yapılacak işlemler mutlaka tekne satışı konusunda deneyimli sözleşmeler hukuku alanında çalışan bir avukattan hukuki destek alınarak yapılmasında fayda görülecektir.

Yatırım, belirli bir kaynağın ya da değerin, gelir sağlamak amacıyla kalıcı bir biçimde kullanılmasıdır.

Yatırım harcamasının sonucunda ortaya çıkan yatırım, orta ve uzun dönemde getiri sağlamaya devam eder.

Dar anlamda yatırım, yatırım mallarının satın alınması şeklindeki yatırım harcamasıdır. Geniş anlamda ise verimliliğin artırılması amacıyla insan kaynaklarına yapılan harcamalar da yatırım olarak kabul edilmelidir.

Yatırımcılar genellikle daha riskli yatırımlardan daha yüksek getiri beklerler. Düşük riskli bir yatırım yapıldığında, getiri de genellikle düşüktür. 

Ecrimisil sözcüğünün anlamı “Bir malın kullanılmasından doğan menfaatin para ölçüleriyle takdiri (kira bedeli tayin edilmeden bir yerin kiralanması halinde vasıf, mevki ve kullanma tarzı bakımlarından kiralanan yere benzeyen yerlerin kira bedelleri o yerin de ecrimislidir."

1938 tarihli Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararında ise haksız işgal; “Fuzulî işgal denilen şeyin hukukî bakımdan mahiyeti bir hakka, zımnî veya sarih bir akte müstenit olmaksızın gayrin malını izinsiz ve rızasız işgal veya istimal etmekten veyahut başkasının zilyetliğini gasp ve ona tecavüz eylemekten ibarettir. O gayr veya zilyedin bundan mutazarrır olup olmaması müsavidir. Medenî ve Borçlar Kanunu’nda bu tabir aynen kullanılmamakta ise de diğer bazı kanunlarımızda gayrimenkulun haksız ve sahibinin izni ve rızası olmaksızın işgal ve istimaline ıstılah olarak yer almaktadır, yani (fuzulî işgal) elyevm gayrimenkuller hakkında kanunî bir tabirdir.” olarak tanımlanmıştır.

Haksız işgalin önlenmesi taleplerinin temelinde var olan hak mülkiyet hakkıdır. Davacı zilyedi ve maliki olduğu taşınmazı, taşınmazın gasp edilmesi nedeniyle kullanamayan malikin haksız işgalin önlenmesi davası açabileceği konusunda herhangi bir şüphe yoktur. Aynı şekilde sınırlı ayni hak sahipleri de haksız işgalin önlenmesini talep edebilir . Herhangi bir hakka dayanmaksızın sadece zilyetlik sebebi ile taşınmazı kullanan zilyetlerin ise, “zilyetliğin tamamen gasp edilmiş olması halinde” söz konusu davayı ikame edemeyeceği, bu durumda ikame edilecek davanın “zilyetliğin iadesi” davası açılabileceği de ortadadır. 
 

Genel olarak kira sözleşmelerinin hazırlanması sürecinde ileride doğacak uyuşmazlıkların önüne geçebilmek bakımından Kira Hukuku ile ilgilenen ve Kira Hukuku alanında uzmanlaşmış avukatlardan hukuki danışmanlık alınmasında büyük fayda olacaktır. Nitkeim günümüzde özellikle konut ve çatılı iş yeri kiraları bakımından birçok uyuşmazlık yaşanmakta hatta yaşanan uyuşmazlıkların sayısının fazlalığından dolayı Sulh Hukuk Mahkemelerinin iş yoğunluğu bir hayli artmış ve önlem olarak kira hukukundan kaynaklı uyuşmazlıkların gündeme gelmesi halinde öncelikle arabuluculuya başvurulması zorunlu arabuluculuk kapsamına alınarak dava şartı haline getirilmiştir.

Bu noktada yalnızca konut ve çatılı iş yeri kiraları bakımından değil birçok kira sözleşmesinin hazırlanması sürecinde kira hukuku alanında uzman avukatlardan danışmanlık alınması önemlidir. Özellikle Tekne Kiralama Sözleşmesi Örneği olarak aşağıda sunacağımız ve kısmi olarak bilgi vereceğimiz Tekne Kiralama Sözleşmeleri bakımından günümüzde teknelerin değeri ve kira bedellerinin yüksekliği göz önüne alındığında hazırlanacak olan sözleşmenin hükümleri bir hayli önem taşımaktadır.

Söz konusu sözleşme örneği tamamiyle hukuki sorumluluk doğurmayacak şekilde hukuk büromuz tarafından fikir oluşturulmak açısından internet ortamına sunulmuş olup önemle ifade ederiz ki; hak kaybı yaşanmaması açısından mutlaka Tekne Kiralama Sözleşmesi hazırlayan hukuk bürolarından ve kira hukuku alanında uzman avukatlardan hukuki danışmanlık alınmasını önerimizdir.

Alacağın devri, en kaba tabiriyle bir hakkın diğer bir kimseye geçirilmesi şeklinde tanımlanabilmektedir. Alacağın devri yani temliki kavramı hukuken ise Türk Borçlar Kanunu'nun 183.maddesinde yer almaktadır. TBK 183'e göre; alacağın devri (alacağın temliki); alacaklı ile üçüncü kişi arasında yapılan ve borçlunun rızası aranmadan üçüncü kişiye kazandırıcı niteliği olan bir tasarruf işlemidir.

A. Bağlanma parası (Kapora)

Türk Borçlar Kanunu Madde 177-

Sözleşme yapılırken bir kimsenin vermiş olduğu bir miktar para, cayma parası olarak değil sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak verilmiş sayılır.

Aksine sözleşme veya yerel âdet olmadıkça, bağlanma parası esas alacaktan düşülür.

B. Cayma parası

Türk Borçlar Kanunu Madde 178-

Cayma parası kararlaştırılmışsa, taraflardan her biri sözleşmeden caymaya yetkili sayılır; bu durumda parayı vermiş olan cayarsa verdiğini bırakır; almış olan cayarsa aldığının iki katını geri verir.

Tevdi Mahalli Tayini, Türk Borçlar Kanunu’nun 107. Maddesinde “Alacaklının temerrüde düşmesi durumunda borçlu, hasar ve giderleri alacaklıya ait olmak üzere, teslim edeceği şeyi tevdi ederek borcundan kurtulabilir.” hükmü ile düzenlenmiştir.

Türk Borçlar Kanunu’nun 420.Maddesi hükmü gereğince, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibranamenin, bir takım geçerlilik koşulları bulunmaktadır. Aksi halde, yani işçi ile işveren arasında yapılmış olan ibranameler geçerlilik koşullarını taşımaması halinde hukuken bir anlam ifade etmeyecektir.

ARA
WHATSAPP