KAPAT
İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku | Hikmet Şengül Hukuk Bürosu

İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku

İş kazası geçiren işçi, Türk Borçlar Kanunu’na göre işinde kazanma gücünü az ya da çok kaybeden işçinin çalışma gücünün, bu kaybından dolayı ve ileride iktisaden kaybedeceği gelirlerden dolayı zararını ve bütün hastane, tedavi vb. masraflarını isteyebilir.

İş kazası ve meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremez duruma gelen işçi, iş gücü kaybı nedeniyle cismani zarara uğraması nedeniyle açacağı davada işçinin alabileceği tazminat miktarı, işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır.

İş kazasından dolayı işçinin yaralanması durumunda, işçi maddi zararlarını Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre istenebilmektedir.

Bireysel sendika özgürlüğü; işçinin istediği zamanda dilediği sendikaya üye olma, üye olduğu sendikadan istediği zaman ayrılma, bir başka sendikaya üye olabilme, sendika kurma ve sendikanın faaliyetlerine katılma özgürlüğünü ifade eder. Ancak özgürlük onu koruyacak bir güvenceye kavuşturulmadan herhangi bir anlam ifade etmeyecektir. Bu bağlamda Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 25.maddesi ayrıca bir öneme sahiptir. Zira bu madde sendikaya üye olup olmama özgürlüğünü güvence altına almaktadır.

İşveren iş akdinin kurulması, devamı ve sona ermesi bakımdan işçiler arasında sendikalı- sendikasız işçi ayrımı yapamaz. İşçiler sendikaya üye olmak, üyelikten çekilmek, üye olmamak veya sendikal faaliyete katılmak açısından özgürdür. İşveren işçilerin anayasal bir hak olan ve kanunlar tarafından hükme bağlanan sendikal özgürlüğünü zedeleyecek herhangi bir davranışta bulunamaz.

Yıllık izin, bir yıl çalışan kişinin belirli bir süre işyerinden uzak kalması daha sonra verimli bir çalışma yapmasına imkân verecektir. Ayrıca uzun süreli tatillerde çevre değiştirip yakınlarını ziyaret ve görüşme imkânına sahip olacaktır. İşyerinin ve toplumun sağlığının korunması ve geliştirilmesine hizmet eden yıllık ücretli izin toplumun çıkarlarına da uygun bulunmaktadır. Anayasa’nın üçüncü bölümünde “Sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler” başlığı altında düzenlenmiş olan “dinlenmek” çalışanların temel haklarındandır. Ancak çalışan işçiler veya memurların haftada bir gün veya Ulusal Bayram ve genel tatillerde dinlenmesi yeterli değildir.

Anayasanın "sosyal devlet" ilkesi ışığında İş Kanunu’na tabi işçilerin çoğunluğu için işverenin gözetme borcu bulunması sebebiyle işçinin yıllık izin alacağının da ekonomik sosyal hak olarak işçinin çalışmasına karşı ödenmek üzere yıllık izin ücreti İş Kanunu’nda yer almaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu'nda yazılı koşullar çerçevesinde haftalık 45 saati aşan çalışmalara fazla çalışma, haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle 45 saatin altında belirlendiği durumlarda bu çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmalara ise fazla sürelerle çalışma denir. Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda iki yüz yetmiş saatten fazla olamaz. Bu süre sınırı, işyerlerine veya yürütülen işlere değil, işçilerin şahıslarına ilişkindir. Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma sürelerinin hesabında yarım saatten az olan süreler yarım saat, yarım saati aşan süreler ise bir saat sayılır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun, 41'inci maddesine göre fazla saatlerde çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir.

Fazla çalışmanın her saati için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen tutarının %50 yükseltilmesi suretiyle ödenir.

Fazla çalışma iddialarının değerlendirilmesinde işin ve çalışanın özelliğide önem arz eder. İşçinin sürekli fazla çalışma iddiaları ile üst düzey yönetici olarak çalışanların fazla çalışma iddiaları Yargıtay kararları dikkate alındığında yerinde görülmemektedir.

Bu özet bilgilerin ardından aşağıda detaylıca fazla mesai ücretine değinmekteyiz.

Hizmet tespit davası 5510 sayılı Kanun’a göre sigortalı sayılan işlerde çalışanların Sosyal Güvenlik Kurumunca tespit edilemediğinde veya eksik bildirilmiş hizmetlerin tescil edilmediğinin sonradan öğrenildiğinde tespiti amacıyla açılan davadır.

6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında iş kazası “Çalışma ortamında veya işin yürütülmesi esnasında meydana gelen, ölüme neden olan veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hale getiren olay” şeklinde tanımlanmıştır. Ayrıca iş kazası sonucunda tazminat davası açılabilir.

Ülkemizde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ndan önceki dönemde özel bir düzenleme olmamasına rağmen, çalışanların maruz kaldıkları mobbing, hizmet sözleşmesinin taraflara yükledikleri borçlar ve ödevler kapsamında değerlendirilmiştir. Buna göre, mobbing, işverenin işçiyi koruma gözetme ve eşit davranma borçlarına aykırılık oluşturmaktadır. Ayrıca, mobbing aynı zamanda, işçinin kişilik haklarına da müdahale niteliği taşıdığından bu hale ilişkin hukuki yolların da kullanılması gündeme gelebilir.

854 sayılı Deniz İş Kanunu denizlerde, göllerde ve akarsularda Türk Bayrağını taşıyan ve yüz ve daha yukarı grostonilatoluk gemilerde bir hizmet akdi ile çalışan işçiler ve bunların işverenleri hakkında uygulanacağı açıkça belirtilmiştir. Yabancı bayrak gemide çalışan işçiler ise 6098 sayılı Borçlar Kanunu hükümlere tabiidirler.

Kanser hastalarının kullanması gereken akıllı ilaçların SGK tarafından karşılanmaması, hastalar açısından büyük mağduriyetler yaratmaktadır. Yukarıda değindiğimiz üzere, yaşam hakkı Anayasal ve en kutsal haklardan olup sağlık hizmetini sunmak devletin en temel yükümlülüğüdür. Bu nedenle söz konusu dava açılırken izlenecek hukuki yol şu şekildedir:

Kıdem tazminatı, 1475 sayılı eski İş Kanunu’nun yürürlükte olan 14. maddesinde düzenlenmiştir. Kıdem tazminatı: “işverene ait bir veya birkaç iş yerinde belirli bir süre çalışan işçinin, işini kaybetmesi halinde işinde yıpranması, yeni bir iş edinmede karşılaşacağı güçlükler ve iş yerine sağladığı katkı göz önüne alınarak, geçmiş hizmetlerine karşılık işveren tarafından işçiye kanuni esaslar dahilinde verilen toplu paradır.”

ARA
WHATSAPP