Bir işletmenin mal ve hizmetlerinin, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt edilebilmesi ihtiyacı, ayırt edici işaret kullanmayı gerektirdiğinden marka kavramı doğmuştur. Marka sayesinde dünyanın her yerinde bir malın veya hizmetin kime ait olduğu kolaylıkla anlaşılabilmekte, işletmeler de marka hakkına dayanarak, dünyanın her yerinde kolaylıkla ve güvenle mal veya hizmet satışı yapabilmekte, müşterileri ile daha kolay iletişim kurabilmekte, adeta onlarla konuşmaktadır.
Ticari hayatta işletmeleri ve işletmelerin ürettikleri mal ve hizmetleri birbirinden ayırt etmeye yarayan çeşitli işaretler mevcuttur. Ticaret unvanları (TTK m.39 vd.) ticari işletmeleri birbirinden ayırmaya, işletme adları (TTK m.53) işletme sahibi ile ilgili olmaksızın doğrudan doğruya işletmeyi tanıtmak ve benzer işletmelerden ayırt etmeye yararken, SMK’nın 4’üncü maddesine göre marka ise bir teşebbüsün mal veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mal veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlamaktadır. Markanın ticari unvan ve işletme adı gibi tescil zorunluluğu yoktur ancak ayırt edici ve sicilde gösterilebilir olması koşulu ile her türlü işaretin hatta tek rengin bile marka olarak tescil edilmesi mümkündür.
Marka hakkına tecavüz sayılan haller SMK’nın 29’uncu maddesinde sınırlı sayıyla sıralanmakta,13 SMK’nın 29/1-a maddesi ile de SMK’nın 7’inci maddesine atıf yapılmaktadır. Bu kapsamda, marka hakkına tecavüz sayılan fiiller incelenirken SMK’nın 7’nci ve 29’uncu maddeleri birlikte değerlendirilmelidir. Marka hakkına tecavüze ilişkin cezai hükümler ise SMK’nın 30’uncu maddesinde düzenlenmiştir.