KAPAT
Hukuki Yazılar

Hukuki Yazılar

Evlilik birliğini sona erdiren sebeplerden biri Medeni Kanunu'muzun 161 ve 166. maddeleri arasında düzenlenen boşanmadır. Boşanma, eşler hayattayken, Türk Medeni Kanunu'nda öngörülmüş olan bir sebebe veyahut birden fazla sebebe dayanarak, eşlerden birisinin açacağı dava sonucunda taraflara arasındaki mevcut evlilik birliğine hakim kararı ile son verilmesi olarak tanımlanmıştır.

Boşanma davası açmadan önce boşanma avukatlarından hukuki danışmanlık alınmasında büyük bir fayda bulunmaktadır. Nitekim boşanma davasının hukuki ve mali sonuçları bulunmaktadır. Bu sonuçlar gerek maddi manevi tazminat gerek ziynet alacağı gerek mal rejimi hukuku alanında ortaya çıkmaktadır. 

Taraflar arasında çekişmeli bir boşanma davası görülebileceği gibi bazen taraflar ortak iradeleriyle anlaşmalı olarak da boşanabilmektedirler. Bu halde hukukumuzda çekişmeli olarak boşanılabileceği gibi anlaşmalı olarak da boşanmak mümkündür.

Boşanma davalarında mevcut bir durumun ortadan kaldırılması istendiği için boşanma davaları yenilik doğuran davalardan sayılmaktadır.

Ecrimisil sözcüğünün anlamı “Bir malın kullanılmasından doğan menfaatin para ölçüleriyle takdiri (kira bedeli tayin edilmeden bir yerin kiralanması halinde vasıf, mevki ve kullanma tarzı bakımlarından kiralanan yere benzeyen yerlerin kira bedelleri o yerin de ecrimislidir."

1938 tarihli Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararında ise haksız işgal; “Fuzulî işgal denilen şeyin hukukî bakımdan mahiyeti bir hakka, zımnî veya sarih bir akte müstenit olmaksızın gayrin malını izinsiz ve rızasız işgal veya istimal etmekten veyahut başkasının zilyetliğini gasp ve ona tecavüz eylemekten ibarettir. O gayr veya zilyedin bundan mutazarrır olup olmaması müsavidir. Medenî ve Borçlar Kanunu’nda bu tabir aynen kullanılmamakta ise de diğer bazı kanunlarımızda gayrimenkulun haksız ve sahibinin izni ve rızası olmaksızın işgal ve istimaline ıstılah olarak yer almaktadır, yani (fuzulî işgal) elyevm gayrimenkuller hakkında kanunî bir tabirdir.” olarak tanımlanmıştır.

Haksız işgalin önlenmesi taleplerinin temelinde var olan hak mülkiyet hakkıdır. Davacı zilyedi ve maliki olduğu taşınmazı, taşınmazın gasp edilmesi nedeniyle kullanamayan malikin haksız işgalin önlenmesi davası açabileceği konusunda herhangi bir şüphe yoktur. Aynı şekilde sınırlı ayni hak sahipleri de haksız işgalin önlenmesini talep edebilir . Herhangi bir hakka dayanmaksızın sadece zilyetlik sebebi ile taşınmazı kullanan zilyetlerin ise, “zilyetliğin tamamen gasp edilmiş olması halinde” söz konusu davayı ikame edemeyeceği, bu durumda ikame edilecek davanın “zilyetliğin iadesi” davası açılabileceği de ortadadır. 
 

Eşler çocuklarının bakım, eğitim ve gözetimine birlikte özen göstermek ile yükümlüdürler. Bu anlamda onlar çocuklarının bakım, eğitim ve korunması için gerekli olan giderleri de karşılarlar. Ana ve babanın çocuklarının bakım ve eğitim giderlerini karşılamasına ilişkin hükümler TMK md. 327- 334 arasında yer alır. Anne ve babanın velayet hakkına bağlı olmayan (soy bağına bağlı olan) bu yükümlülüğü evlilik esnasında devam ettiği gibi, ayrılık veya boşanma sonrasında da ayrı ayrı karşılanmak suretiyle yine devam edecektir. Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eş de çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.

İştirak nafakası, velayet hakkı kendisine bırakılmayan eşin velayet hakkı verilen eşe çocuğun bakımı ve eğitim giderleri için mali gücü oranında yaptığı katkıdır. İştirak nafakası, hukuki niteliği bakımından bir bakım nafakasıdır. İştirak nafakasının kapsamı, tarafların nafaka miktarı konusunda anlaşmaları ile veya anlaşma yok ise hâkim tarafından belirlenir. Hâkimin iştirak nafakasını belirlerken göz önüne alacağı ölçütler, çocuğun ihtiyaçları, anne ve babanın hayat koşulları ve anne ve babanın ödeme güçleri ve çocuğun gelirleridir. Yargıtay kararlarında iştirak nafakası ödeme yükümlülüğünün hangi durumlarda doğduğu, hangi durumlarda doğmadığı konusunda yol gösterici ilkeler görülmektedir. İştirak nafakasının başlangıcı boşanma kararının kesinleştiği tarihtir. Boşanma kararının kesinleşmesinden sonra ayrı bir dava ile iştirak nafakasının istenmesi halinde dava tarihinden itibaren geçerli olarak hükme bağlanır. İştirak nafakası özelliği gereği "irat" şeklinde karara bağlanır.

Kişinin hayat, sağlık ve beden bütünlüğü üzerindeki hakkı, kişilik hakkına dahil olduğu için, mutlak haktır. Kural olarak kişinin rızası olmadan bunlara yapılan herhangi bir müdahale onun yararına da olsa hukuka aykırıdır ve kişilik haklarına saldırı niteliğindedir. Rızanın hukuka aykırılığı ortadan kaldırabilmesi için ahlaka, adaba ve kamu düzenine aykırı olmaması gerekir. Hekim tarafından yapılan müdahalenin hukuka uygunluk koşulu; tedaviye rıza gösterilmesi, müdahalenin tedavi amacıyla yapılması ve tıp bilimi kurallarına uygun olarak icra edilmesidir.

Hekimler ve diş hekimleri, hastaya uyguladıkları işlemler neticesinde hata, ihmal ve kusurlarıyla hastaya verdikleri zararlardan Ceza Hukuku hükümlerince şahsen sorumlu oldukları gibi, aynı zamanda Borçlar Kanunu hükümlerine göre mal varlıklarından tazmin etmekle de yükümlü tutulabilirler. Bu nedenle diş hekimlerinin hatalı işlemlerinden dolayı diş hekimlerine maddi ve manevi tazminat davası açılabilmektedir.

 

Yıllık izin, bir yıl çalışan kişinin belirli bir süre işyerinden uzak kalması daha sonra verimli bir çalışma yapmasına imkân verecektir. Ayrıca uzun süreli tatillerde çevre değiştirip yakınlarını ziyaret ve görüşme imkânına sahip olacaktır. İşyerinin ve toplumun sağlığının korunması ve geliştirilmesine hizmet eden yıllık ücretli izin toplumun çıkarlarına da uygun bulunmaktadır. Anayasa’nın üçüncü bölümünde “Sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler” başlığı altında düzenlenmiş olan “dinlenmek” çalışanların temel haklarındandır. Ancak çalışan işçiler veya memurların haftada bir gün veya Ulusal Bayram ve genel tatillerde dinlenmesi yeterli değildir.

Anayasanın "sosyal devlet" ilkesi ışığında İş Kanunu’na tabi işçilerin çoğunluğu için işverenin gözetme borcu bulunması sebebiyle işçinin yıllık izin alacağının da ekonomik sosyal hak olarak işçinin çalışmasına karşı ödenmek üzere yıllık izin ücreti İş Kanunu’nda yer almaktadır.

İİKK m.69/2 uyarınca, borçlunun, icra mahkemesince verilen itirazın geçici kaldırılması kararı üzerine borçtan kurtulma davası açabileceği kabul edilmiştir. İtirazın geçici kaldırılması kararı, itirazın kesin kaldırılması kararının sonuçlarını doğurmaz. Diğer bir ifadeyle, itirazın geçici kaldırılması kararı, alacaklıya geçici haciz talep etme yetkisi verir. Dolayısıyla, itirazın geçici kaldırılması kararının ve geçici haczin kesinleşmesine engel olmak için borçlunun açabileceği dava, borçtan kurtulma davasıdır. Borçtan kurtulma davası esas itibariyle, icra hukukuna özgü bir tür menfi tespit davasıdır.

Fakat borçtan kurtulma davasının menfi tespit davasına göre birtakım farkları bulunmaktadır. Öncelikle, borçtan kurtulma davası, itirazın geçici kaldırılması kararının verilmesi üzerine açılabilir. Dolayısıyla, geçerli bir icra takibinin varlığını gerektirir. Buna göre, mevcut icra takibinin dayanağı bir adi senet olmalıdır. Ayrıca borçlunun, adi senet altındaki imzaya itiraz etmesi ve bu itiraz üzerine icra mahkemesi tarafından itirazın geçici kaldırılmasına karar verilmelidir. İkinci olarak, dava, yedi günlük hak düşürücü sürede açılmalıdır. Üçüncüsü ise borçtan kurtulma davasında teminatla ilgili olarak özel bir dava şartı kabul edilmiştir. Söz konusu koşullar oluşmadan açılmış olan borçtan kurtulma davasının reddedilmesi gerekir. 

Alacaklının elinde ilam yahut ilam niteliğinde bir belge bulundurmadan ilamsız icra prosedüründe takip başlatabilmesi ilk etapta alacaklıya avantaj sağlıyor gibi gözükse de yapılan kanuni düzenlemeler ile bunun önüne geçilmiş ve borçluya da ödeme emrine itiraz, şikâyet, menfi tespit davası, borçtan kurtulma davası gibi imkânlar sağlanmıştır. İşte borçlunun bu imkânları kullanarak ödeme emrine itiraz etmesi durumunda yine kanun koyucunun alacaklı ve borçlu arasındaki dengeyi sağlamak adına alacaklıya itiraz ile duran takibe devam etme imkânı tanımıştır. Alacaklının duran takip karşısında; itirazın iptali davası açmak, itirazın kesin kaldırılması ya da itirazın geçici kaldırılmasını talep etmesi mümkündür. Alacaklının itirazın geçici kaldırılması talebinde bulunmasının en önemli sonucu ise borçluya tanınmış olan borçtan kurtulma davası açma imkânıdır. Borçtan kurtulma davası, İcra ve İflas Kanunu’nun 69. maddesinde düzenlenmektedir.

Zina (TMK. m. 161), 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun düzenlediği özel boşanma sebeplerindendir. Zina mutlak boşanma sebeplerinden biridir. Bu nedenle zina nedeniyle boşanma kararı verildiği takdirde boşanmanın hukuki ve mali sonuçları diğer boşanma nedenlerine göre boşanma kararının hukuki ve mali sonuçlarından farklı olmaktadır.

Zina nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için mutlaka cinsel ilişki koşulu gereklidir. Bu bakımdan zina nedeniyle boşanma davasında taraflardan birinin cinsel ilişkiye girmek koşulu ile eşini aldatması gerekmekte olup bu noktada her aldatmanın; yani mesajlaşarak eşi aldatmak, telefonda bir başkasıyla konuşarak eşi aldatmak, diğer eşin başka biriyle samimi görüntülerinin olması yahut cinsel ilişkinin gerçekleşmediği herhangi bir aldatma nedeniyle zinaya dayanarak boşanma davası açılamamaktadır. Bahsettiğimiz bu hallerin varlığında evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı olarak boşanma davası açılacak ve kusur bakımından bu hususlar elbette önem arz edecektir. Ancak evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı olarak açılan boşanma davalarının hukuki ve mali sonuçları, zina nedeniyle açılan boşanma davalarına göre daha hafif kalmaktadır.

Nitekim zina nedeniyle boşanma davası kanunda sayılan özel boşanma sebeplerinden olup mutlak bir boşanma nedenidir.

4857 sayılı İş Kanunu'nda yazılı koşullar çerçevesinde haftalık 45 saati aşan çalışmalara fazla çalışma, haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle 45 saatin altında belirlendiği durumlarda bu çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmalara ise fazla sürelerle çalışma denir. Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda iki yüz yetmiş saatten fazla olamaz. Bu süre sınırı, işyerlerine veya yürütülen işlere değil, işçilerin şahıslarına ilişkindir. Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma sürelerinin hesabında yarım saatten az olan süreler yarım saat, yarım saati aşan süreler ise bir saat sayılır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun, 41'inci maddesine göre fazla saatlerde çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir.

Fazla çalışmanın her saati için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen tutarının %50 yükseltilmesi suretiyle ödenir.

Fazla çalışma iddialarının değerlendirilmesinde işin ve çalışanın özelliğide önem arz eder. İşçinin sürekli fazla çalışma iddiaları ile üst düzey yönetici olarak çalışanların fazla çalışma iddiaları Yargıtay kararları dikkate alındığında yerinde görülmemektedir.

Bu özet bilgilerin ardından aşağıda detaylıca fazla mesai ücretine değinmekteyiz.

Genel olarak kira sözleşmelerinin hazırlanması sürecinde ileride doğacak uyuşmazlıkların önüne geçebilmek bakımından Kira Hukuku ile ilgilenen ve Kira Hukuku alanında uzmanlaşmış avukatlardan hukuki danışmanlık alınmasında büyük fayda olacaktır. Nitkeim günümüzde özellikle konut ve çatılı iş yeri kiraları bakımından birçok uyuşmazlık yaşanmakta hatta yaşanan uyuşmazlıkların sayısının fazlalığından dolayı Sulh Hukuk Mahkemelerinin iş yoğunluğu bir hayli artmış ve önlem olarak kira hukukundan kaynaklı uyuşmazlıkların gündeme gelmesi halinde öncelikle arabuluculuya başvurulması zorunlu arabuluculuk kapsamına alınarak dava şartı haline getirilmiştir.

Bu noktada yalnızca konut ve çatılı iş yeri kiraları bakımından değil birçok kira sözleşmesinin hazırlanması sürecinde kira hukuku alanında uzman avukatlardan danışmanlık alınması önemlidir. Özellikle Tekne Kiralama Sözleşmesi Örneği olarak aşağıda sunacağımız ve kısmi olarak bilgi vereceğimiz Tekne Kiralama Sözleşmeleri bakımından günümüzde teknelerin değeri ve kira bedellerinin yüksekliği göz önüne alındığında hazırlanacak olan sözleşmenin hükümleri bir hayli önem taşımaktadır.

Söz konusu sözleşme örneği tamamiyle hukuki sorumluluk doğurmayacak şekilde hukuk büromuz tarafından fikir oluşturulmak açısından internet ortamına sunulmuş olup önemle ifade ederiz ki; hak kaybı yaşanmaması açısından mutlaka Tekne Kiralama Sözleşmesi hazırlayan hukuk bürolarından ve kira hukuku alanında uzman avukatlardan hukuki danışmanlık alınmasını önerimizdir.

Nişanın bozulması nedeniyle tazminat davası, nişanlanan taraflar arasında yapılan maddi harcamaların ve nişanın bozulmasından dolayı kusursuz olan tarafın uğradığı manevi zararların karşılanması için nişanın bozulması nedeniyle kusurlu olan tarafa açılan tazminat talepli bir davadır. Nişan bozma nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası ise ancak nişanın kusuru sebebiyle bozulması halinde gündeme gelir. Hemen belirtmek gerekir ki eğer ki nişan tarafların karşılıklı anlaşmasıyla sona ermişse veya nişanlılık hali devam ediyorsa tazminat hakkı doğmamaktadır.

Nişanın bozulması nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında karar verilirken mahkeme hakimi tarafından tarafların kusurlarına ilişkin değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu nedenle tarafların kusurlarının derecesi ve tarafların haklılık durumu, taraflar arasındaki ilişki, toplumun genel örf, adet ve gelenekleri, nişanlanmış bulunan tarafların ait oldukları sosyal sınıfın gelenekleri gibi hususlar ile değerlendirelerek hükmedilecek tazminat miktarında tüm bu hususlar etkili olmaktadır.

Vasiyetname, miras bırakanın son istek ve arzuları ile mirasının paylaşım esaslarını belirleyen yazılı belge veya sözlü beyandır. Vasiyetname, resmi memur huzururunda yapılabileceği gibi miras bırakanın kendi el yazısı ile veya koşulları varsa sözlü beyan yolu ile de geçerli bir şekilde yapılabilir.

Vasiyetnamenin iptali davaları, Asliye Hukuk Mahkemelerinin görev alanına giren ve miras hukukunun ilgilendiren önemli davalardandır. Vasiyetname ve vasiyetnamenin iptali ile ilgili davalarda, miras bırakan tarafından hazırlanmış olan vasiyetname mahkeme kararı ile iptal edilebilmekte ve vasiyetnamenin iptali neticesinde vasiyetnameye bağlanmış olan ölüme bağlı tasarrufların sonuçları ortadan kaldırılmaktadır.

Vasiyetname, kişinin ölümünden geçerli olmak üzere mirasçılarına veyahut belirlediği kişilere belirli bir mal varlığı bırakması amacıyla ikame etmiş olduğu ölüme bağlı bir tasarruf işlemidir. Vasiyetnamenin düzenlenmesi akabinde miras bırakının ölümünden sonra vasiyet görevli ve yetkili mahkemesinde açılır. Vasiyetnamenin açılması ile kesinleşen vasiyetnamenin içeriğinin yerine getirilmesine öğretide vasiyetnamenin tenfizi denilmektedir.

Vasiyetnamenin yerine getirilebilmesi için vasiyetnamenin açıldığının ve iptali için yasada öngörülen sürenin geçtiğinin belirlenmesi gerekir. Vasiyetname usulünce açılıp, okunma kararının kesinleşmesinden sonra vasiyetnamenin iptali için 1 yıllık hak düşürücü süre işlemeye başlar. Vasiyetnamenin iptali davasında öncelikle dava konusu vasiyetnamenin açılıp açılmadığı araştırılarak vasiyetnamenin açılmasına ilişkin kararın kesinleşme tarihli şerhini içerir onaylı sureti getirtilerek, dosya içine konulması gerekir.

Vasiyetnamenin tenfizi davaları uygulamada genellikle tapuda taşınmaz devri ya da belli bir mal varlığı hakkının el değiştirilmesine yol açılan dava türü olarak karşımıza çıkmaktadır.

ARA
WHATSAPP